20 Şubat 2017 Pazartesi


20 Temmuz 2015 Suruç İnsankırımı, 7 Haziran 2015'de yapılan ve AKP'nin % 20'ye yakın oy yitirerek, 2002'den sonra azınlığa düştüğü ilk seçimin iptal edilmesi girişiminin  ilk adımlarındandır. AKP ve 400 milletvekili isteminde bulunan RTE'nın düş kırıklığına düştüğü, tüm projelerinin darmadağın olduğu bir sırada gerçekleşen bu canlı bomba saldırısı, ülkenin tam bir karmaşa içine sürüklenmesine neden olmuştur. "Çözüm/barış sürecinin HDP'ye yaradığını gören AKP ve RTE, çıkış yolu olarak "çatışmacılığı" seçmesi sonucunu doğurmuştur.  Suruç saldırısı sonrası, KESK ve bağlı sendikalar, bu saldırının kınanmasını ve barışa dikkat çekmek amaçlı basın toplantısı düzenlenmesi kararı aldı. 21 Temmuz 2015'de, saat 17.30 sonrası, Ağrı merkezde de yapılan basın açıklamasına, Eğitim-Sen üyesi dört üniversite mensubu da katılır. Muhbir vali, Rektörlüğe bu dört Eğitim-Sen üyesi hakkında disiplin işlemi yapılmasını ister. Aynı zamanda Ağrı Cumhuriyet Başsavcılığı da, polis fezlekesine bağlı olarak kovuşturmaya girişir ve Savcılık "kovuşturmaya yer olmadığına" karar verir. Ağrı Üniversitesi Rektörlüğü, yürüttüğü soruşturma sonucunda, "devlet memurluğundan çıkarma cezası"nın, bu üyelerimizin iyi hallerini gözönüne alarak, kademe ilerlemesinin durdurulması cezasına dönüştürerek, YÖK Başkanlığına gönderir. 31.03.2016'da yapılan YÖK-YDK, dosyanın yetersizliği nedeni ile dosyayı geri çevirir. Rektörlük, eksiklikleri giderdiği gerekçesi ile dosyayı yeniden YÖK-YDK'na gönderir. 19 Ocak 2017'de yapılan oturumda, üç üyemiz hakkında devlet memurluğundan çıkarma cezasını oy çoğunluğu ile kabul etmiştir. Karşı çıktığım bu karara ilişkin, YÖK-YDK kararına eklettiğim karşıoy gerekçem aşağıdadır. Uzun,biliyorum.Ancak, öğretici olma çabam uzun yazmamın nedeni. Yararlı olacağı umudum ile.20.02.2017

Prof.Dr.Mustafa Altıntaş
YÖK-YDK Üyesi
 (Eğitm-Sen Temsilcisi)
YÖK-YDK BAŞKANLIĞINA
BİLKENT / ANKARA
Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi’nde 657 S.Yasa kapsamında, “Devlet Memuru” olarak görev yapan ve Temsilcisi olduğum Eğitim-Sen üyesi ; Mehmet UZ, Cem ŞAPAK ve Deniz SAĞLAMTAŞ hakkında disiplin dosyalarının görüşüldüğü 19.01.2017 günlü YÖK-YDK oturumunda; her  üçüne de, Rektörlükçe, iyi halleri gözetilerek önerilen “birer yıllık kademe ilerlemesinin durdurulması cezası” yerine, “DEVLET MEMURLUĞUNDAN ÇIKARMA CEZASI” verilmesine ilişkin YÖK-YDK kararlarına katılmamış ve karşı oy kullanmıştım. 19.01.2017 günlü YÖK-YDK toplantısında da dile getirdiğim gibi, bu karar yalnız isyanıma değil, yüreğimin kanamasına da neden olmaktadır.
Dileğim, raportörün bile okumadığı ve bu nedenle ancak sözlü olarak belirttiği kanaatine dayalı olarak verilen kanunsuzluğu, insafsızlığı, vicdansızlığı yadsınamaz bu kararlara karşıoyumun gerekçesinin, öneri sahibi Rektörlüğün bile ötesine geçip, bir kamu görevlisi için “idam kararına” imza atanlar tarafından okunarak, vicdani ve insani muhasebe yapmalarına olanak vermesidir. Bu nedenle, bu karşıoy gerekçemi, Kurul Başkanlığı yanısıra, kurul üyelerine iletmekten üzüntü duymaktayım.
Her üç üyemiz için kullandığım karşıoyumun gerekçesi aşağıdadır.
AĞRI İBRAHİM ÇEÇEN ÜNİVERSİTESİ ÇALIŞANLARINDAN MEHMET UZ, CEM ŞAPAK VE DENİZ SAĞLAMTAŞ HAKKINDA VERİLEN DİSİPLİN CEZASINA KARŞIOYUMUN GEREKÇESİ
ÖNEMLİ NOT VE ANIMSATMA: YÖK-YDK’nun 19.01.2017 günlü oturumunda görüşülen ve karara bağlanan üç üyemize ilişkin disiplin önerisi, daha önce 31.03.2016 gün ve 2 sayılı YÖK-YDK toplantısında görüşülmüş ve 2016/17 sayılı karar ile, üyelerimiz Mehmet uz, Cem Şapak ve Deniz Sağlamtaş’ın ; “…21.07.2015 tarihinde Ağrı il merkezinde düzenlenen yürüyüşün basın açıklamasına kadar olan kısmına katıldığı, ancak basın açıklaması sonrasında gelişen olaylara KATILDIĞINA İLİŞKİN DOSYADA HERHANGİ BİR TESPİT VE BİLGİNİN BULUNMADIĞI, bu kısmıyla dosyanın eksik olduğu, ÜNİVERSİTE TEKLİFİNİN BU HALİYLE KARARA BAĞLANAMAYACAĞI, BU NEDENLE EKSİKLİKLERİN GİDERİLMESİ AMACIYLA SORUŞTURMA DOSYASININ ÜNİVERSİTEYE İADESİ…”sonucuna varılmıştı.
Bu iade kararına da, hem usul yönünden ve hem de özü açısından itiraz ederek, dosyanın tümü ile ortadan kaldırılmasını, yapılan disiplin işlemlerinin tümü ile geçersiz kılınması gerektiğine ilişkin karşı oy gerekçemi, 12 sayfa biçiminde, kararın eki olarak belirtmiştim. Bu karşıoy gerekçelerimi yinelerken, dosyanın öneri sahibi Rektörlüğe geri gönderilmesi sonrası yapılan ve Rektörlüğün 29.07.2016 gün ve E-13382 ve 13383 sayılı “birer yıllık kademe ilerlemesinin durdurulması cezası” önerisi ile, bu önerilerin görüşüldüğü 19.01.2017 günlü YÖK-YDK oturumunda alınan çoğunluk kararına karşı oy gerekçelerim aşağıdadır.
I.                    USULE(YÖNTEME) İLİŞKİN KARŞIOY GEREKÇEM:
A.      YAPILAN EK- SORUŞTURMA BENZERİ İŞLEM, ANAYASA MAHKEMESİNİN, DANIŞTAY İDARİ DAVA DAİRELERİ GENEL KURULU İLE DANIŞTAY 8. DAİRESİNİN KARARLARI DOĞRULTUSUNDA HÜKÜMSÜZDÜR.
Bu konudaki itirazlarım, 31.03.2016 günlü, 2016/18 ve izleyen kararlarda yer alan karşıoy gerekçemde yeraldığından burada yinelemek istemiyorum.
Soruşturmada dayanak olarak 657 S.Y.nın 125/E maddesi gösterilmektedir. Oysa, ortada AYM kararı ile yasal dayanaktan yoksun kalması  nedeni ile “yok hükmünde” olan Disiplin Yönetmeliğinin uygulama bulması,  Danıştay 10. Dairesi’nin kararı ortada iken mümkün değildir ve “ek-tamamlayıcı soruşturma” diye önümüze getirilen bu dosya “yok” hükmündedir. Ortadan kaldırılması gerekmektedir.
2547 Sayılı Yasanın yeniden düzenlenen 53 üncü maddesini içeren 6764 Sayılı Yasa,10.12.2016 tarihinde RG yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu yeni düzenleme sonrasındaki 53/a maddesi, disiplin amirlerinin kim olduğunu göstermektedir. Buna göre, her üçü de bağlı birim elemanı olan ve 657 S.DMY kapsamındaki üç üyemizin disiplin amiri, üniversite genel sekreteri ile ilgili birim sekreteridir. Mehmet Uz ile Cem Şapak’da bu kurala uyulmuş, ancak Deniz Sağlamtaş da ise,bu kurala uyulmamıştır.
Ancak, böyle bir uygulama da, ek/tamamlayıcı soruşturma” tarihi göz önüne alındığında mümkün değildir. Çünkü, birim personeli için disiplin amiri kuralı,10.12.2016’da yasalaşmış bulunmaktadır. Rektörlük,olmayan kurala göre melez bir disiplin amiri yaratmıştır ki, hukuki geçerliliğini savunmak mümkün değildir.
B.      SORUŞTURMACILAR, ATILI SUÇUN TANIMINI DEĞİŞTİREREK SUÇ İŞLEMİŞLERDİR:
1.       YÖK-YDK’nun 31.03.2016 Gün ve 2 Sayılı Geri Gönderme Kararlarının Gereği Yerine Getirilmemiştir: Geri gönderme kararı “üç üyemizin Ağrı il merkezinde düzenlenen basın açıklaması sonrasında  gelişen olaylara katıldığına ilişkin herhangi bir tespit ve bilginin bulunmaması” na dayandırılmıştır. YÖK-YDK, 26.05.2016 gün ve 31379 sayılı yazısı ile, bu tespit ve bilgi eksikliğinin giderilmesini istemiştir.
Rektörlük; 31.05.2016 gün ve 2016-E.9619 sayılı yazısı ile soruşturmacıya, 657 S.DMY’NA GÖRE GÖREV YAPAN DENİZ SAĞLAMTAŞ’IN dosyasındaki bu eksikliklerin giderilmesi için, İl Emniyet Müdürlüğü ile gerekli yazışmaların yapılması, basın açıklamasından sonra gelişen olaylara katılıp katılmadığına ilişkin kanıtların sağlanması, soruşturma dosyasının yeni kanıtlara göre düzenlenmesini, gerektirir ise, YÖK-YDK’na gönderilmek üzere, Rektörlüğe sunulmasını istemiştir.
Yazının muhatabı olan Merkezi Araştırma ve Uygulama Laboratuvarı Müdürü, bu yazıyı, aynı günlü 302.12.01 sayılı yazı ile, olduğu gibi, önceki soruşturmayı yürüten Dadaşoğlu’na aktarmıştır.
2.       Üyelerimizden Cem Şapak ile Mehmet Uz için ise, Rektörlük birimlerinde görevli devlet memuru olduklarından Genel Sekreter Ali Balkıs tarafından,31.05.2016 gün ve 2016-E.9591 yazı ile Yaşar Bayar görevlendirilmiş ve “basın açıklamasından sonra gelişen olaylara Şapak ve Uz’un katılıp-katılmadıklarına ilişkin kanıtların İl Emniyet Müdürlüğü’nden sağlanması ve soruşturma raporunun yeni kanıtlara göre düzenlenmesi” istenilmiştir.
3.       Her iki Soruşturmacı, aynı içerikli, 05.06.2016 günlü yazı ile Ağrı Valiliği İl Emniyet Md’ne başvurarak “haklarında soruşturma yürütülen şahısların basın açıklamasının terör örgütü lehine bir gösteriye dönüşmesi anından sonraki olaylarda bulunup bulunmadığına ilişkin görüntü kayıtları ve her türden kanıtın sağlanarak gönderilmesini” istemiştir.
4.       Her iki soruşturmacı da “KENDİLERİNE VERİLMİŞ OLAN SORUŞTURMAYI TAMAMLAMA GÖREVİNİN NİTELİĞİNİ BASIN AÇIKLAMASINDAN SONRA GELİŞEN OLAYLARA KATILIP-KATILMAMANIN BELİRLEMESİNDEN”, “BASIN AÇIKLAMASININ TERÖR ÖRGÜTÜ LEHİNE BİR GÖSTERİYE DÖNÜŞMESİ ANINDAN SONRAKİ OLAYLARA KATILIP-KATILMAMAYA” DÖNÜŞTÜREREK SUÇ İŞLEMİŞLER, GÖREVLERİNİ KÖTÜYE KULLANARAK, ÜYELERİMİZİ HAKSIZ, HUKUKSUZ,VİCDANSIZ, AHLAKSIZ SUÇLAMAYA KONU KILMIŞLARDIR.
5.       Oysa ki, ne olayımızda muhbir olan Vali Musa Işın’ın 25.08.2015 gün ve 67077976 sayılı yazısında,ne Rektörlüğün, 31.08.2015 gün ve 2015-13512 sayılı soruşturmacı görevlendirme olurunda, eylemin “BASIN AÇIKLAMASINA KATILMA” nın ötesinde, “BASIN AÇIKLAMASININ TERÖR ÖRGÜTÜ LEHİNE BİR GÖSTERİYE DÖNÜŞMESİ” ni çağrıştıracak, bu yargıya neden olucu bir saptama bulunmamaktadır.
6.       Her iki soruşturmacı; kendilerine verilen soruşturma görevi “üyelerimizin kent merkezindeki basın açıklamasına katılma eylemini araştırmak” iken, 08.10.2015 günlü ifade tutanağında görüleceği gibi “sanık”  olarak tanımlanmışlar ve kendilerine “…basın açıklamasına katıldığınız ve bu basın açıklaması terör örgütü propagandası haline dönüştüğü iddia edilmiştir” sorusu yöneltilmiştir. SORUŞTURMACILARA VERİLEN GÖREV, yukarıda da resmi belgelerden aktardığımız gibi, “BASIN AÇIKLAMASINA KATILMAYI”  sorgulama olup, “BASIN AÇIKLAMASININ TERÖR ÖRGÜTÜ PROPAGANDASINA DÖNÜŞÜP-DÖNÜŞMEDİĞİNİ ARAŞTIRMAK DEĞİLDİR.
7.       Valilik, 06.10.2015 gün ve 2015/865 sayılı yazısı ile, üyelerimizin il merkezinde yapılan basın açıklamasına katıldıkları bilgisini vererek, basın açıklamasına katılanlar hakkında “terör örgütü propagandası yapmak ve 2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasasına karşı çıkmak suçları ile adli soruşturmaya başlanmış” olduğunu bildirmektedir.
8.       Valilik ihbarı ile Ağrı Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan adli soruşturma ise, 01.12.2015 günlü 2015/4182 sayılı “KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞI” kararı ile işlemden kaldırılmıştır. Bu kararın gerekçesinde üyelerimiz Cem Şapak’ın;  “şehitler ölmez” şeklinde yapılan anonstan sonra “ALKIŞ YAPTIĞI”; Mehmet Uz’un “insanlık uyandı, özgürlüğü olacak” şeklinde “SLOGAN ATTIĞI”; Deniz Sağlamtaş’ın ise herhangi bir  hareketi ve slogan atması benzeri eylemi söz konusu edilmemiş; bunların ise “…SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ PKK/KCK DESTEKÇİSİ OLMADIĞI, ŞÜPHELİLERİN ÜZERLERİNE ATILI SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ PROPAGANDAISI YAPMAK SUÇUNUN OLUŞMADIĞININ ANLAŞILDIĞI” denilmektedir.
2547 Sayılı Yasanın 53/A maddesinin (n) fıkrasında yer alan “gerektiğinde ceza kovuşturması, bekletici mesele yapılabilir”  hükmü, aynı bilgi,görüntü ve belgelerle yapılan adli kovuşturma “kovuşturmaya yer olmadığı” biçiminde sonuçlanmışken, Rektörlüğün ve sonrasında YÖK-YDK’nun, bu yargı kararını görmezlikten gelerek suç atımında ve ceza vermede direnmesi, kanunsuz, acımasız, insani ve vicdani olmayan bir karardır(Bkz. Danıştay 10.D. 1987/2015 E., 1987/1721 K., 1990/1731 E.,1990/1284 K., 1984/1927 E., 1984/1927 K.).
C.      SORUŞTURMACILAR  GÜYA GENİŞLETİLEN SORUŞTURMA SIRASINDA, EĞER YENİ KANIT VE BİLGİLERE ERİŞMİŞLERSE BUNUNLA İLGİLİ ÜYELERİMİZİN İFADESİNİ ALMAMIŞLAR, CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞININ “KOVUŞTURMAYA  YER OLMADIĞINA İLİŞKİN KARARINI DA GÖRMEZDEN GELEREK,  GÖREVLERİNİ KÖTÜYE KULLANARAK, SUÇ İŞLEMİŞLERDİR.
Rektörlük”, 29. 07.2016 gün ve 2016-E.13382 sayılı YÖK-YDK’na ikinci kez gönderdiği dosya üstü olan yazısında, “NOKSAN OLDUĞU BELİRTİLEN BİLGİ VE BELGELERİN İL EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜNDEN SAĞLANDIĞINI VE ÜYELERİMİZİN İFADELERİNİN ALINDIĞINI” ileri sürmektedir. BU TÜMÜ İLE GERÇEK DIŞIDIR. EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜNDEN ALINDIĞI İLERİ SÜRÜLEN BİLGİ VE BELGELERE, İLK SORUŞTURMADA YER ALAN BİLGİ VE BELGELERDİR VE SORUŞTURMACILAR, EĞER KENDİ DÜZENLEDİKLERİ RAPOR EKLERİNİN SAYFALARINI ÇEVİRSELERDİ, BUNLARIN DOSYADA YER ALDIĞINI GÖREBİLİRLERDİ.
SORUŞTURMACILAR, GÜYA SAĞLANDIĞINI İLERİ SÜRDÜKLERİ YENİ BİLGİ VE BELGELER KONUSUNDA, ÜYELERİMİZİN İFADELERİNİ ALMADIKLARI GİBİ, İSTEMİŞ OLMALARINA KARŞIN, BUNLAR“SORUŞTURMA GİZLİDİR” GEREKÇESİ İLE KENDİLERİNE VERİLMEMİŞTİR.
Bu konuda feryat eden “MEHMET UZ” un YÖK Başkanlığına verdiği, 07.09.2016 günlü dilekçesi soruşturma dosyası içindedir. Bu dilekçe, bir feryadın ötesinde bir suç bildirimini özelliğini de taşımaktadır. Üyelerimiz, önce önerilen cezanın “bir yıl kademe ilerlemesinin durdurulması cezasının çalışma yaşamını etkilemeyeceği” diyerek iknaya ve bu cezaya katlanmaya, üyesi oldukları Eğitim-Sen’den istifa etmeleri konusunda zorlanmışlardır. Bunun somut bir kanıtını, bu dilekçesinde de, eski üyelerimizden Mehmet SAYILIR hakkındaki dosyanın, işlemden kaldırılmış olması ile ortaya koymuş bulunmaktadırlar.
31.03.2016 günlü YÖK-YDK toplantısında, dört üyemizin disiplin dosyaları görüşülmüş ve bütününün, eksik bilgi ve belge nedeni ile geri gönderilmesine karar verilmişti. Ağrı Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından, Valilik talimatı ile açılan soruşturmada “Mehmet Sayılır da, öteki üyelerimiz gibi, “terör örgütü propagandası yapmak” ile suçlanmış, ancak “kovuşturmaya yer olmadığı” kararına konu kılınmıştı.
Mehmet Sayılır, Rektörlüğün istemi ve bastırması üzerine Eğitim-Sen’den istifa etmiş ve bu nedenle, “EK SORUŞTURMAYA KONU KILINMAMIŞTIR”.
BÜTÜN BUNLAR, YAPILAN SORUŞTURMANIN HANGİ İĞRENÇ VE UTANILACAK AMACA DÖNÜK OLARAK YÜRÜTÜLDÜĞÜNÜN KANITINI OLUŞTURMAKTADIR.
BU NEDENDEN ÖTÜRÜ Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi Rektörü, soruşturmacılar ve öteki disiplin amirleri hakkında  yasal işlemin yapılması gerekir ve ben bunu talep ediyorum. Eğer nokta boyutunda da olsa, etik değerleri önemsiyor ve bunlara sahip isek, bu hukuksuzluğa, ahlak dışılığa, insanlık dışılığa karşı çıkmamız gerekmektedir. Bu kendimize saygının da gereğidir. Bunu yapmazsak, yüreğimizdeki karanın yüzümüze vurduğunu her aynaya baktığımızda görebilme tehlikesini de yaşıyoruz demektir.
II.                  ÖZE(ESASA) İLİŞKİN KARŞIOY GEREKÇEM:
A.      ATILI EYLEM İLE CEZAYA KONU KILINAN SUÇ ARASINDA HİÇBİR BAĞLANTI/İLİNTİ BULUNMAMAKTADIR:
YÖK-YDK’nun 2016/18 sayılı kararında;
a)       Atılı eylem;”21.07.2015 tarihinde Ağrı İl Merkezinde(yazım kuralları tarafımdan düzeltilmiştir) düzenlenen ve sonrasında terör örgütü propagandasına dönüşen basın açıklamasına katılmak” olarak tanımlanmaktadır.
b)       Bu eyleme karşılık gelebilecek disiplin suç ve ceza olmaması nedeni ile;  “ ideolojik ve siyasi amaçlarla kurumların huzur, sükun ve çalışma düzenini bozmak; boykot, işgal, kamu hizmetlerinin yürütülmesini engelleme, işi yavaşlatma ve grev gibi eylemlere katılmak veya bu amaçlarla toplu olarak göreve gelmemek, bunları tahrik ve teşvik etmek veya yardımda bulunmak”  olarak kabul edilerek, “devlet memurluğundan çıkarma cezasına” konu kılınmıştır.
c)       Eylem ve işlenildiği ileri sürülen suçtan bilgi sahibi olunması “şikayet” olarak belirtilmiş,
d)       Cezaya dayanak olarak da 657 S.Yasa gösterilmiştir.
Atılı eylem olan “ il merkezinde Sendikamız üst örgütü olan KESK’in, 20 Temmuz 2015 günü, barışçı amaçlarla Suruç’ta toplanan gençlere yönelik olarak yapılan bombalı saldırıda canlarını yitiren 32 insanımızın anılarına saygı ve bu saldırının asıl faili İŞİD terör örgütünü kınamak amaçlı basın açıklamasına katılmak” tır. Böyle bir basın açıklamasına karşı çıkmak yada basın açıklamasına katılmayı, devlet memurluğundan çıkartma cezasına konu kılmak, kitlesel öldürümlere ve İŞİD terör örgütüne destek vermek anlamı da taşır. Kitlesel öldürümlere karşı çıkmak, terörü kınamak ve mahkum etmek, ideolojik yada siyasi amaç olarak nasıl suçlanabilir? Aklımızı ve duyuncumuzu bu denli yitirdiğimiz kanısında değilim.  Bunu kabul etmem, onaylamam mümkün değildir. Ve Ağrı Cumhuriyet Başsavcılığı da, bildirimde bulunulan eylemi, üniversite yönetimi ile sonrasında YÖK-YDK üyelerine ders verircesine ve hukuk devleti ilkelerine saygı çerçevesinde, insani ve vicdani bir eylem olarak niteleyerek, kovuşturmaya bile gerek görmemiştir.
İnsani ve vicdani bu sendikal eylemi, basın açıklamasını, zorlamalı ve kötü amaçlı olarak, bir an için yasa dışı eylem olarak nitelediğimizde, bu eylemi; “kurumların huzur, sükun ve çalışma düzenini bozmak; boykot, işgal, kamu hizmetlerinin yürütülmesini engelleme, işi yavaşlatma ve grev gibi eylemlere katılmak veya bu amaçlarla toplu olarak göreve gelmemek, bunları tahrik ve teşvik etmek veya yardımda bulunmak” ile nasıl bağdaştırabiliriz?
Çünkü,disiplin hukuku, kurum içi çalışma düzenini, hizmet üretimini sağlamak ve sürdürmek için konmuş kurallardır. Rektörlük soruşturma konusu kıldığı eylemden,Ağrı Valisi’nin ihbarı ile bilgi sahibi olmuştur. Vali, ihbarında eylemin “kent merkezinde” olduğunu da belirtmektedir.Yani, kurum içi çalışma  düzeninin bozulması, hizmet üretiminin aksaması söz konusu olsa idi, Ağrı Valisinin ihbarına gerek duyulmaz ve disiplin işlemleri, doğrudan üniversite yönetimi tarafından başlatılır ve sonuçlandırılırdı.
Soruşturmada amaç, gerçeğin sağlıklı ve nesnellikten kopmaksızın ortaya çıkmasıdır. Soruşturmacının görevi, disiplin amirinin buyruğunu yerine getirme değildir. Atılı suçu kanıtlamak ve atılı eylemin işleyeni olarak soruşturulan çalışanı cezalandırmak değildir. Soruşturmanın amacı, disiplin suçu olduğu ileri sürülen eylem ve işlemler ile, bu atılı suç işleyen olarak gösterilen çalışan hakkında, çok boyutlu bir araştırmayı yaparak sorumluluğun ortaya çıkartılmasıdır.
Soruşturmacı ve dosyayı incelemediği için, dosyaya konulması gereken yazılı görüşünü bile,sözlü açıklama ile geçiştiren raportör ile, gözü, kulağı ve vicdanı kör olmayarak “devlet memurluğundan çıkarma cezasına” el kaldıran YÖK-YDK üyelerinin şu sorulara yanıt vermeleri gerekmektedir:
Kurum dışında, kent içinde sendikal eylem olarak yapılan bir basın açıklamasına katılmak;
1.       Üniversitenin huzur, sükun ve çalışma düzenini ne zaman, nasıl bozmuştur?
2.       Hangi boykot, işgal ve kamu hizmetlerinin yürütülmesini, nasıl ve ne zaman engellemiştir?
3.       Hangi ise yavaşlatmıştır?
4.       Hangi grev gibi eylemlere katılmış yada bu amaçlarla toplu olarak göreve gelmemek suçunu ne zaman, nasıl işlemiştir?
5.       Bütün bunları hangi yöntemle, ne zaman kışkırtmış,özendirmiş yada bu eylemlere yardımcı olmuştur?
Bunlara sağlıklı ve nesnel yanıtlar vermeksizin, atılı eylemle ilgisiz,  “kokteyl/torba suç”  yaratmak ve ceza vermek, üniversite denen kuruma, bu tabelayı taşıyan kurumların üst kurulu olan YÖK-YDK üyelerini rahatsız etmez mi?
B.      İYİ HALİN DEĞERLENDİRİLMEMESİ, EĞİTİM-SEN ÜYESİ OLMANIN İDEOLOJİK VE SİYASİ NEDENLERLE CEZALANDIRILMASI ANLAMI TAŞIMAKTADIR:
Bu üç sendika üyemizi, salt üyesi oldukları Eğitim-Sen’den ayrılmamalarını cezalandırmak hukuksuzluğu ile Vali’nin buyruğunu yerine getirmek işgüzarlığına kendini kaptırmış üniversite yönetimi ve neyi soruşturduğunu bile bilmediği izlenimini güçlendiren soruşturmacı, insaflı davranarak ve belki de “bu kadarı da olmaz canım” diyerek, üç üyemizin iyi halini değerlendirerek, eyleme karşılık geldiğini ileri sürdükleri cezanın bir alt ceza önerisinde bulunmuşlar ve kademe ilerlemesinin bir yıl süre ile durdurulmasını önermişlerdir. YÖK-YDK’nun bu öneriyi, “iyi halin değerlendirilmesini ben yaparım” diyerek elinin tersi ile itmesi, 2547 S.Y.nın 53 üncü maddesine uygun ise de, bu hükmün gereğini yapmaması, Danıştay 10. Dairesinin 1987/1476 E., 1989/734 K.na aykırıdır.
III.               ÖRNEK BİR YARGI KARARI:
Üniversite, topluma, toplumun kurumlarına yol gösterici, ufuk açıcı kurumlarının başında gelmesi gereken kurumlardandır. Örneğin üniversiteler bilim ve aklın hiçbir sınır tanımadan  egemen olması gereken ve bu nedenle de toplumun duyuncu(vicdanı) olması gereken kuruluşlardan olması gerekir. Oysa üniversitelerimiz, özellikle YÖK sisteminin kuruluşundan ve siyasal iktidarların “hık deyicisi” olarak dönüştürülmelerinden bu yana bu örnekliliğini yitirmiştir. Yargılayan, akıl veren kurum olmaktan, yargılanan, başkalarının aklı ile hareket eden kuruma düşürülen Yükseköğretim Kurum yöneticileri ile üst kurul üyelerine, yüzleri kızarmadan örnek alınamayacak bir yargı kararını iletmek isterim:
Karar; Erzurum 1. İdare Mahkemesi’nin 2015/1329 E ve 2016/972 K. Sayılıdır.Davacı, Ağrı Ormun İşletmesi Müdürlüğü memuru Suzan Kotay’dır. Disiplin soruşturması ve cezasına konu kılınan eylem, 19.01.2017 YÖK-YDK kararı ile, “devlet memurluğundan çıkarma cezasına”  konu kılınan eylem olan “kent merkezinde yapılan basın toplantısına katılma”dır. Yargı denetimine taşınan ceza ise, DMY’nın 125/E-1(a) alt bendi uyarınca “devlet memurluğundan çıkarma” dır.
Erzurum 1. İM, davacı hakkında verilen “devlet memurluğundan çıkarma cezasını”, “hukuka uygun bulmayarak” iptal etmiştir.Bu kararın gerekçesini aynen aktararak, bundan sonraki benzer kıyımların önüne geçmek istiyorum:
“T.C. Anayasası’nın 34/1 maddesinde; “herkes,önceden izin almadan,silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir” hükmüne yer verilmiştir.
Öte yandan, AYM’nin 25.03.2015 tarihli ve Başvuru No: 2013/2393 sayılı kararında;
“…52. Anayasanın 34.maddesinde herkesin “önceden izin almaksızın” barışçıl toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı  güvence altına alınmıştır. Bu çerçevede 2911 sayılı Kanun’un 10. maddesinde toplantı ve gösteri yürüyüşleri için bildirim usulü kabul edilmiştir. Toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin izin veya bildirim usulüne bağlanması, bu usullerin amacının, her türlü toplantı, yürüyüş veya diğer gösterilerin düzgün bir şekilde yapılmasını  güvence altına almak için yetkililere makul ve uygun tedbir alma imkanı sağlamak olduğu sürece, genel olarak hakkın önüne dokunmaz(bkz.Bukta ve diğerleri/Macaristan, B.No:2569/04, 17.10.2007,s.35; Oya Ataman/Türkiye,s.39; Rassemblement Jurassien Unite/İsviçre,s.119; Platform Arzte für das Leben / Avusturya,B.No:10126/82, 21.6.1988,s.32-34). Bu kapsamda, izin ve bildirim usullerinin uygulanması,toplanma hakkının etkin kullanılması imkanını sağlamak içindir. Derhal tepki verilmesinin haklı olduğu özel durumlarda ve protesto barışçıl yöntemlerle yapıldığında, bu tür bir eylemin, sadece bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmediği gerekçesiyle dağıtılması, barışçıl toplantı hakkına ölçüsüz bir sınırlama olarak değerlendirilmelidir (bkz. Bukta ve diğerleri/Macaristan,s.36; Oya Ataman, s.38-39, Balçık ve diğerleri/Türkiye,B.No:25/02,26/2/2008,s.49, Samüt Karabulut/Türkiye,B.No:16999/01,s.34-35).
53. Diğer taraftan, toplantı hakkı çerçevesindeki “sınırlama” kavramı, ifade özgürlüğünde olduğu gibi, sadece hakkın kullanılmasından önceki tedbirleri değil, hakkın kullanılması sırasında veya kullanıldıktan sonra yapılan muameleleri de kapsar(bkz.Ezelin/Fransa s.39; Gün ve Diğerleri/Türkiye,s.77-78; Yılmaz Yıldız ve diğerleri / Türkiye, B.No:4524/06, 14/10/2014,s.43-48). Dolayısıyla barışçıl bir gösteri sırasında yapılanlar veya gösteri sonrasında katılımcılara yönelik soruşturma ve cezalandırmalar da toplantı hakkının kullanılmasını sınırlayan davranışlar olarak kabul edilebilir.
54. Barışçıl amaçlarla bir araya gelmiş kalabalıkların toplantı hakkını kullanırken kamu düzeni açısından tehlike oluşturmayan ve şiddet içermeyen davranışlarına, devletin sabır ve hoşgörü göstermesi çoğulcu demokrasinin gereğidir…” değerlendirilmesinde bulunulmuş ve bu kararda başvurucunun Anayasanın 34. Maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
Dava konusu olayda,aynı zamanda …işyeri temsilcisi olan davacının KESK tarafından da desteklenen, 20.07.2015 tarihinde gerçekleşen patlamayı protesto etmek amacıyla toplantıya katıldığı açık ise de, dosya kapsamında bulunan bilgi ve belgelerin incelenmesinden, DAVACININ İDEOLOJİK VEYA SİYASAL AMAÇLARLA KURUMLARIN HUZUR,SÜKUN VE ÇALIŞMA DÜZENİNİ BOZMAK, BOYKOT, İŞGAL, KAMU HİZMETLERİNİN YÜRÜTÜLMESİNİ ENGELLEME, İŞİ YAVAŞLATMA, …FİİLLERİNİ İŞLEDİĞİNE DAİR SOMUT BİR TESPİT BULUNMADIĞI GİBİ, DAVACI HAKKINDA YAPILAN YARGILAMA SONUCUNDA, Ağrı Ağır Ceza Mahkemesi’nin 29.03.2016 tarih ve E:2015/207,K:2016/106 sayılı kararında “Her ne kadar sanıklar…haklarında Silahlı Terör Örgütüne üye olmamakla birlikte, örgüt adına suç işleme, 2911 sayılı Kanunun 32/1 maddesine muhalefet suçlarını işledikleri iddia edilerek cezalandırılmaları talebi ile kamu davaları açılmış ise de; YÜKLENEN SUÇUN SANIKLAR TARAFINDAN İŞLENDİĞİNİ GÖSTERİR HER TÜRLÜ ŞÜPHEDEN UZAK KESİN VE İNANDIRICI DELİL BULUNMADIĞINDAN ATILI SUÇLARIN SABİT OLMAMASI” GEREKÇESİNE YER VERİLEREK,  “DAVACININ BERAATİNE” , KARAR VERİLDİĞİ GÖRÜLDÜĞÜNDEN DAVACININ FİİLİNİN 657 SAYILI YASANIN 125.MADDESİNİN E BENDİNİN (A) ALT BENTLERİNDE SAYILAN Devlet memurluğundan çıkarmayı gerektiren FİİL KAPSAMINDA DEĞERLENDİRİLMESİNE  OLANAK BULUNMAMAKTADIR.
BU DURUMDA, …DEVLET MEMURLUĞUNDAN ÇIKARMA CEZASIYLA CEZALANDIRILMASINA İLİŞKİN DAVA KONUSU İŞLEMDE HUKUKA UYGUNLUK BULUNMAMIŞTIR.”



IV.                SONUÇ VE İSTEMİM:
Bütün yukarıda yaptığım açıklamalar ve usul ile öze yönelik karşıoy gerekçemin ve 19 Ocak 2017’den,haksız-hukuksuz olarak verilen karardan bu yana kanayan vicdanımın ve ve bu karşıoy gerekçemi okuyacak olan  YÖK-YDK üyelerinin, eğer var ise, kanayacağından emin vicdanlarını dindirmek için;
a)       Yukarıya alıntıladığım AYM’nin kararında toplantı hakkının kullanılmasını sınırlayan davranış olarak  tanımlanan katılımcılara yönelik soruşturma ve cezalandırma kararı, aynı zamanda Anayasal bir suç özelliğini taşıdığından, buradan kaçınılmasını ;
b)       Maddi hata ile yok hükmünde olan bu dosyanın, yeniden YÖK-YDK gündemine alınarak, görüşülmesini;
a)       Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi disiplin amirleri ve soruşturmacılar hakkında, üyelerimizi sendikadan ayrılma yada disiplin cezası santajına zorlama nedeni ile, 31.03.2016 ve 2016/18 sayılı kararda yer alan aynı suçlamaya konu kılınan Mehmet Sayılır üzerinden, soruşturma açılmasını;
b)       Raportörün görevini yerine getirmesinin ve kurul çalışmalarının yasalara uygun olarak yapılmasını;
önermekte ve anlattığım nedenlerle 19.01.2017 günlü oturumda üyelerimiz Mehmet Uz, Cem Şaplak, Deniz Sağlamtaş hakkında, yasa ve hukuk kurallarına, yüksek yargı kararlarına ve adalet duygularına aykırı olan çoğunluğun kararına katılmamaktayım.
19.01.2017                                                                  Prof.Dr.Mustafa Altntaş
YÖK-YDK Üyesi(Eğitim–Sen Temsilcisi Olarak)


Bu kamuoyuna açık mektup, Uludağ Üniversitesi Rektörlüğü tarafından üniversite topluluğu üzerinde estirilen disiplin terörünün, üyesi olduğum YÖK-YDK dosyaları içinde ve kapalı kapılar arkasında kalmaması ve ilgililerin yararlanması amacına dönük olarak kaleme alınmıştır. 16 Şubat 2017 Perşembe günü YÖK-YDK toplantısında,  UÜ Eğitim Fakültesi öğretim üyelerinden Prof.. Dr..Şermin Önder  Külahoğlu  hakkında,Üniversitesi tarafından önerilen   "devlet memurluğundan çıkarma cezası", OYBİRLİĞİ ile ret edilmiştir. Bu karar üzerine, kamu yararına kullanılması gereken zaman ve özdeksel kaynakların savurganlığı ile, zulme konu olanların görevlerini yapamaz hale getiren, onların içsel barışını, dengesini, çevresi ile ilişkilerini bozan sulmün sahibi olan Uludağ Üniversite sıfatını taşıyan adama(!) bir mektup yazmayı gerekli gördüm. Dilerim bu mektup, öteki meslektaşlarımın da yararlanmasına katkıda bulunur. 20.02.2017 Prof.Dr.Mustafa Altıntaş

Prof.Dr.Mustafa Altıntaş
YÖK-YDK Üyesi
(Eğitim-Sen Temsilcisi)
0532 513 30 52

Prof.Dr.Yusuf Ulcay
Uludağ Üniversitesi Rektörü
(ozelkalem@uludag.edu.tr)
BURSA
Bay Rektör,
Bu, yazılma zorunda kalınmış bir “AÇIK MEKTUP” tur. Açık mektup olduğundan kamuoyunun da bilgisine sunulacaktır. Gerçekte bu “açık mektubu” hak eden yalnız siz olmayıp, asıl görevi, üniversitesinde çalışma iklimini iyileştirmek, bilimsel üretimi özendirmek, üniversite bileşenler arasında barış ve işbirliğini geliştirmek yerine, öğrenci ve akademik ve yönetsel çalışanlarına karşı, uydurma gerekçelerle ve oluşturduğu soruşturmacı-raportör-disiplin kurulları adlı tetikçileri ile “disiplin terörü” estiren tüm yükseköğretim yöneticilerinedir. Amacım, sizin üzerinizden bu terörün durdurularak, hizmetlisi olmayı gönüllü olarak ve hatta rektör adayı yarışmasına girerek,kapı-kapı dolaşarak  üstlendiğimiz üniversite bileşenleri olana öğrencilere, akademisyenlere ve çalışanlarına yönelik asıl görevinize dönmenize katkıda bulunmaktır.
Ben, 1969 yılında akademik mesleğe asistan olarak katılan ve 2013 yılında, yaş sınırlaması nedeni ile, 44 yıllık hizmet sonrasında emekli olan ve fakat üniversiter yaşam ile ilgisini kesmemiş, bilgi ve birikimini isteyen meslektaşları,mezunları,kamuoyu ile paylaşan,onların hizmetine koşan birisiyim. 2012’den başlayarak da, üyesi olduğum Eğitim-Sen üyelerine yönelik “YÖK - Rektör Disiplin Terörüne” karşı, yükseköğretim kurumları disiplin kurullarında ve YÖK-Yüksek Disiplin Kurulu(YÖK-YDK)’nda, söz ve karar sahibi  “ÜYE” olarak görev yapmaktayım.
Size, doğrudan böyle bir “açık mektup” yazmamın nedeni, UÜ Eğitim Fakültesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık ABD Öğretim Üyesi Sayın Prof.Dr.Şermin Önder KÜLAHOĞLU’nun, YÖK Başkanlığına gönderdiğiniz disiplin dosyası içindeki “kepazelikler / iğrençlikler /akıl almaz cahillikler / sergilenen düşmanlıklar” dır. Külahoğlu’nun dosyası içinde rast geldiğim ve ne nedenle eklediğinizi bilmediğim Elif Acar ve Mustafa Balay’ın dosyaları/disiplin işlemleri için de benzer görüşteyim..
Önce teknik bilgi yetersizliğinizi gidereyim. Burada üç yüksek yargı kararının, yalnızca tarih ve numaraları vereceğim. Bunlardan ilki; AYM ‘nin 14.01.2015 gün ve E:2014/100, K:2015/6 sayılı, 2547 S.Yasanın53/b maddesinin son tümcesini iptal eden kararı; ikincisi, bu kararın gereğinin, yayımlanması ile birlikte yürürlük kazanacağına ilişkin Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun 29.04.2015 gün ve E:2013/826, K: 2015/1654 sayılı kararı; üçüncüsü ise, bu iki yüksek yargı kararı üzerine, yükseköğretim kurumlarında disiplin işlemlerinin yürütülmesini düzenleyen, YÖK Genel Kurulu’nun 12.11.2015 günlü,2015.14.486 sayılı kararının durdurulmasına ilişkin Danıştay 8. Dairesi’nin 09.03.2016 günlü, E:2016/1221 sayılı kararıdır. Bunları neden sıralıyorum. Üçüncü sırada yer verdiğim D.8.D. sonrasında, yükseköğretim kurumlarında disiplin işlemlerinin dayanaklarının tümü ile çökmüş olmasıdır. Yani, 09.03.2016 günlü D.8.D. kararından sonra disiplin işlemi yürütmeniz, yasa dışılık ile sakattır, yok hükmündedir. Bunu bilisizliğinize verip, görmezlikten gelebiliriz.  Asıl önem taşıyanı, yetkisiz de olsanız yaptırmış olduğunuz ve daha baştan sakatlık taşıyan disiplin işlemlerindeki kepazeliklerdir. Bunları sıra ile açacağım.
I.                   DOSYA:1:  “SÜREKLİ DEVLET ALEYHİNDE PROPAGANDA YAPMAK SUÇU:
Bay Rektör,
Soruşturma emrinizde, soruşturulmasını istediğiniz atalı suç / eylem ; ,“SÜREKLİ DEVLET ALEYHİNDE PROPAGANDA YAPMAK” (Rektörlük 25.05.2016 - 19945).  Rektör olduğunuzdan okur-yazar, okuduğunu anlar konumda olmanız gerektiğinden, şu soruma yanıt vermeniz gerekmektedir: “Böyle bir disiplin cezasını gerektirir bir eylemi, disiplin işlemlerinin dayanağını oluşturması gereken hangi yasa, yönetmelik, yönerge vb. hukuksal kaynağa dayanarak, soruşturma konusu yaptınız ?” .Ben 657 S. DKY’na, 2547 S. Yükseköğretim Yasasına, AYM Kararı ile dayanağı ortadan kaldırılan ve bu nedenle mülga  Yükseköğretim Disiplin Yönetmeliğinde(DY) aradım, bulamadım. Sizin de yanıtınızın olumlu olmayacağını bilmekteyim. Çünkü, tetikçilik görevini verdiğiniz soruşturmacınız, çaresizliğinden ve görev aşkından(!) olacak,  tam bir kepazelik olan, rapor paçavrasında, ceza önerisini “öğrenciler arasında düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep ayırımını yapma suçu”  olarak tanımlamaktadır.
Hadi diyelim uydurduğunuz suç, 657’de, 2547’de ve mülga DYnde cezayı gerektirir böyle bir suç var. Peki, bir suç, sizin gibi muktedir-zalim bir rektörün egemenlik alanı olan üniversitede nasıl “sürekli olarak işlenebilir?”. Bu süreklilik ne zaman başlamış, ne zamandır bu suçun işlenmesine “göz yumup, yardım ve yataklık ettiniz?”.  Hadi diyelim ki, siz de, üniversiteniz içinde engin hoşgörünüzü(!) sergileyip, belki uslanır diye göz yummuş oldunuz. Ve 25 Mayıs 2016 günü, “uslanmayanın hakkı kötektir” deyişinden yola çıkarak, Prof. Külahoğlu’yu disiplin çarmıhına germeye karar verdiniz. Peki, “sürekliliğinin  altını çizdiğiniz” ve izlediğiniz yada muhbirlerinize, jurnalcilerinize izlettiğiniz bu korkunç eylemi, yani yüce devletimiz aleyhine propaganda yapma suçunu neden kanıtlarla, tanıklarla, belgelerle, ses alma araçları ile somutlaştırmadınız?
Tarafınızdan imzalanan soruşturma emrinizde, atılı suçun; “niteliği-içeriği”,yeri”, “zamanı”, “kanıtları”, “tanıkları” ilgili tek bir belirleme söz konusu değil. Amaçlananın, “kurt ile derenin altındaki kuzunun suyu bulandırması öyküsünde olduğu gibi”, Külahoğlu’nu cezalandırmak olduğu burada açıkça sırıtıyor. Çünkü, disiplin amiri olarak size düşen görev; verdiğiniz görev emrinde soruşturmanın sınırlarını da açıkça belirtmeniz, soruşturmanın konusunu oluşturan atılı suçun ne olduğunu, tarihini/tarihlerini, yerini, kişilerini, tanık ve kanıtlarını açıkça, kuşkuya düşülmeyecek açıklıkla belirtmeniz gerekmektedir. SORUŞTURMA EMRİNİZDE BUNLARIN HİÇ BİRİ YOKTUR. Emrinizdeki tetikçi-soruşturmacıya “KÜLAHOĞLU’NUN DEFTERİNİ DÜRÜN” diyorsunuz.
Bu emrinize “baş-üstüne” diyerek dalan tetikçi soruşturmacınız Kazım Yoldaş(Yoldaş seslenişi hoşlandığım bir sözcük, ancak bu dosya içindeki aşağılık ve alçaklıkları gördüğümden sonra bu sözcükten iğrenir oldum), bundan en fazla sıkıntıya düşen kimse olduğunu kanıtlayıcı  alçaklık ve aşağılık yöntemlere girişiyor. Sizin  suç atımınız ile bir yerlere gidilemeyeceğini,sonuç alınamayacağının o da ayırdında.  Meslektaşı, Fakültetaşı Prof. Külahoğlu için öğrenciyi kullanıyor ve onlardan, uydurduğu gerekçelerle, hocaları Külahoğlu’nu suçlayıcı ifadeler almaya girişiyor.  Bunları teker teker, altında Genel Sekreter Vekiliniz imzalı belgelerden yola çıkarak açıklayacağım.
Soruşturmacı olarak atadığınız “tetikçinizin” öncelikle kimliği hakkında bilgi vereyim. Prof.Dr. sıfatını taşıyan Kazım Yoldaş, hakkında soruşturma açılan Külahoğlu’nun görev yaptığı Eğitim Fakültesi’nde Dekan Yardımcısı. Dosya içeriğine baktığımda, Dekan ve Dekan  Yardımcısı Yoldaş, Prof. Külahoğlu için kurulan  kumpasın  merkezinde yeralmakta. Yani Eğitim Fakültesi, sizin soruşturma emrini verdiğiniz “sürekli devlet aleyhine propagandaya” göz yumulan yer ve uzunca bir zamandır bir işlem yapmıyorlarsa, soruşturma emrinize konu kıldığınız suçun asli işleyeni kadar sorumluluk taşıması gerekenlerden ikisi. Belki de, Prof.Külahoğlu ‘nun siç ortakları almalı. Ancak gönderdiğiniz dosyayı incelediğimde, dekan ve yardımcısının, Prof.Külahoğlu’nun hasımları olduğu sonucuna vardım. Bunu en iyi sizin bilmeniz gerektiğinden olacak, Prof.Külahoğlu’nun   defterinin dürülmesi için görev verdiğiniz kimseler çetenizin gözü kara üyeleri bunlar.
Görevlendirdiğiniz soruşturmacı,  kendisine verilen görevin “TETİKÇİLİK/CELLATLIK”  değil de, “gerçeğin” ortaya çıkartılması” olması gerektiğini bilse,  ucu açık, tarihi, yeri, tanık ve kanıtları belirli olmayan atılı suçu ciddiye almaması, büyük bir görev aşkıyla(!)  kıyıma yeltenmeden, görevini, görevlendiren size geri vermesi gerekirdi.
Soruşturmacı; büyük bir aşkla, kendisine verdiğiniz “Külahoğlu’nun defterini dürme” görevine dört elle sarılır.  Uydurduğunuz suçla bir yere varılamayacağını kavrayıcı zekaya sahip olacak ki, infaza yarayacak“yeni suçlar” üretmeye girişir. Dosya içinde (İbrahim Çetin,Yağmur Karahan , Merve Döne Yıldırım,Çağla Yaprak Bilici,İrem Kabakuşak, Nurcan Kılıç’a soru-yanıtlı, biri de sorulu-ancak yanıtı yok Mazlum Doğan Yıldırım imzasını taşıyan, ancak yeminli katibin yer almadığı) hepsi de, 31.05.2016 gün ve saat 12.30 un not düşüldüğü yedi adet “Tanık İfade Tutanağı”  bulunmaktadır. Önceden hazırlanan bu tutanakta, tanıklığa çağrılan öğrencilere, Tetikçi-Soruşturmacı 4 adet soru yöneltir. Bunlar;
-          Soruşturmacı tarafından anlatıldığı notu düşülen “ Külahoğlu’nun yaptığı ileri sürülen sürekli devlet aleyhine propaganda” hakkında bildikleriniz nelerdir?
-          Prof. Külahoğlu ,derste herhangi bir partinin lehinde veya aleyhinde propaganda yaptı mı?
-          İstiklal Marşımızın aleyhinde konuştu mu?
-          Şehitlerimize hakaret içeren sözler söyledi mi?

BU SAÇMA-SAPAN, YÖNETENİ UTANDIRMASI GEREKEN VE SUÇ ÜRETMEYE YÖNELİK SORULARA VERİLEN TÜM YANITLAR, PROF. KÜLAHOĞLU’NU SUÇLAYICI OLMAYIP, ÖVGÜLEYİCİ, BİR ÖĞRETİM ÜYESİ İÇİN YÜZAKI OLAN NİTELİKLERİNİN ALTININ ÇİZİLMESİ İÇERİKLİDİR. Bu, öğrencilerin, örnek almaları, rol model olarak içselleştirmeleri gereken  hocalarından dürüst ve namuslu olduklarının kanıtını oluşturmaktadır.

Soruşturmacı kimlikli tetikçiniz; aynı günlü,31.05.2016 günlü çağrısı ile, Prof. Külahoğlu’na “sürekli devlet aleyhine propaganda yapmak iddiası” ile açılan soruşturmada, savunma(ifadeye olmalı) çağrısında bulunur. Yoldaş, 07.06.2016 günü önceden hazırlanmış tutanak ile Prof. Külahoğlu’na, hakkında 9 adet iddia olduğunu, bunlarla ilgili bildiklerini anlatmasını ister. Tetikçiniz, bu iddiaları soruya dönüştürme yeteneğinden bile yoksun olduğunu gözler önüne serer. Bunlar;
Derslerinizde ;
-          Sürekli devlet aleyhine propaganda yaptığınız,
-          Sürekli hükümetin aleyhine propaganda yaptığınız, iktidara oy verenleri küçümseyici ifadeler kullandınız,
-          İstiklal Marşımızın aleyhine konuştuğunuz, faşist baskı olarak nitelediğiniz,
-          Şehitlerimiz için “Bizim askerlerimiz ölünce şehit oluyor da dağdakilere neden etkisiz hale getirildi,deniyor” diyerek vatan uğruna canını veren şehitlerimiz ile ülkemizi bölmeye çalışan vatan haini teröristleri aynı kefeye koyup şehitlerimize hakaret ettiğiniz,
-          Eğitim sistemini eleştirdiğiniz,
-          Başörtüsünü küçümseyerek başörtüsü kullanan kızların çağdaş olmadıklarına dair rencide edici sözler kullandığınız,
-          Rehberlik saatinin kalkması üzerine “Artık Muhammed’in hayatını ders olarak koyarlar,tabii Muhammed’in hayatı rehberlik saatinden daha  önemli” diyerek Peygamberimizi küçümseyip dini değerlere hakaret ettiğiniz,
-          Gezi olayları sırasında görev alan Türk polisini küçümseyici ifadelerle suçladığınız,
-          Sürekli kendi siyasi düşüncenizin açıktan veya üstü kapalı biçimde propagandasını yaptığınız…”
Bay Rektör,

Buraya kadar, tarafınızdan YÖK-YDK dosyasından alıntıladığım belge ve bilgilere dayalı, sizin tanımladığınız “sürekli devlet aleyhine propaganda yapmak” ile, tetikçilik görevi verdiğiniz soruşturmacı Yoldaş’ın, hem tanık öğrenciler ve hem de Prof.Külahoğlu’na yönelttiği, “soru bile olmayan” saçmalıkların ciddiye alınır yanı var mı? Bunları ciddiye alarak yanıtlamaya çalışan Prof. Külahoğlu’nun ifadesini okuduğunuzda, kurumunuz ve soruşturmayı başlatan kendiniz hakkında nasıl bir duyguya kapıldınız?  Herhangi bir suçluluk duygusu, insana özgü utanma,arlanma  duymayacak ölçüde kin ve nefret duyguları ile dolu oluşunuzu,, bu rapor paçavrasını, kendi soruşturma emrinizdeki atılı suçu bile aşan uydurma suçlamaları, Prof. Külahoğlu’nu cezalandırmak için yeni tetikçiler görevlendirmeniz ile izlemekteyim
07.06.2016’da, saat 10.00’da  Prof.Külahoğlu’nun ifadesini alan tetikçi-soruşturmacınız Yoldaş, raporunu  09.06. 2016 olarak hazırlar ve 08.06.2016 tarihli bir üst  yazı ile, Rektörlüğünüze sunar. BURADA GÖREV VERDİĞİNİZ TETİKÇİ-SORUŞTURMACINIZIN, BİR GÜN SONRA, 09.06.2016 GÜNLÜ RAPORUNU, BİR GÜN ÖNCE, 08.06.2016 GÜNÜ NASIL REKTÖRLÜĞÜNÜZE VERME BECERİSİNE SAHİP OLDUĞUNA ŞAŞIRMAKTAYIM. BU YETENEK SAHİPLERİNİ, İLERDEKİ TETİKÇİLİKLERİNİZDE KULLANMAMANIZI ÖNERİRİM. SİZE YARARDAN FAZLA, ZARAR ÜRETMEKTELER. Sanırım bu cahil cesaretine pervasızca dalmanızın nedeni, bnların dosyalar içinde kalacağınıza olan güveniniz olmalı. Bunların insan olan kimilerinin,bunlar YÖK-YDK  üyeleri, idari yargı ve kamu vicdanı olan medyanın eline düşmesinin,siz ve çete üyelerinizin saygınlığını, ahlak düzeyinizi yerle bir edeceği aklınıza gelmiyor mu?

Altında “teslim alan” diyerek imzanızın açıldığı, ancak imzanızın olmadığı, 09.06.2016 günlü “Soruşturma Raporu”nu elinize aldığınızda, tetikçi-soruşturmacınıza verdiğiniz görevin tanımı “SÜREKLİ DEVLET ALEYHİNDE PROPAGANDA YAPMAK SUÇU” yerine ; “Suç Konusu” nun;

-          Derslerinde sürekli devlet aleyhinde propaganda yapması,
-          İstiklal Marşı ve şehitlerimizin aleyhinde konuşması,
-          Hükümeti eleştirerek kendi siyasi düşüncesi doğrultusunda öğrencileri yönlendirmesi,
-          Başörtüsü ve başörtülü öğrenciler aleyhinde konuşarak ve Hz.Muhammed’i hedef alan olumsuz sözler söyleyerek öğrenciler arasında siyasi düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep ayrımı yapması,
biçimine büründürüldüğü gördüğünüzde, tetikçi-soruşturmacınıza “evladım, ben sana suç üretim görevi vermedim, bunlar nereden çıktı” diye sormadınız mı? Hele hele bu rapora eklenen Rektörlüğünüzün 08.06.2016 gün ve 65830281-900/21599 sayılı disiplin durumuna ilişkin bilgi notunda(Dizi Pusulasında 7 numaralı olarak işaretlenmiştir) , “başörtüsü ve başörtülü öğrenciler konusunun” 04.02.2012 günlü, cezai işleme konu kılınmayan bir uydurma olduğunu, neden bunu yeniden gündeme taşıdığını sormadınız mı? Yine, Prof.Külahoğlu için 03.12.2007 tarihli “uyarma cezası” nedeni ile kurumunuzun yargı kararı ile mahkum edildiğini, bu cezanın kalkmış olduğunu anımsatmadınız mı? Ve bu raporu ciddiye alarak, Prof.Külahoğlu hakkında bu suçları işlemesine ilişkin bir kanıya varıp disiplin cezası vermek için yanıp-tutuşuydr  iseniz, “öğrenciler arasında düşünce, felsefi inanç,din ve mezhep ayırımını yapmasını Cumhuriyet Savcılığına neden duyurmadınız? Yoksa, “iftiranın,alçaklığın, aşağılığın  bu kadarı yeter mi” dediniz.

Tetikçilik görevini verdiğiniz Yoldaş, sizin görevlendirme emrinizde, atılı suça ilişkin bir belirleme yokken, suç tarihini “2015-2016 Öğretim Yılı Başından Soruşturmaya başladığı tarih olan 25.05.2016’ya kadar” diye belirliyor. Sonra bu tetikçinizi merak ederek, kim olduğunu araştırdım. Prof. Külahoğlu’nun görevli olduğu UÜ EF Dekan Yrd.cısı olduğunu gördüm. Ve bu adama(değer mi!) soruyorum : “Sen bu çok ciddi(!) suçun işlendiği yerde sorumlu-görevlilerden birisisin. Bu korkunç suçun(!) işlendiğini, Ekim 2015’den, soruşturmaya başlayıncaya kadar neden ayırtına varmadın da, kendilerine karşı suç işleyen bu tesettürlü öğrencilerin zulüm altında(!) inim ,inim inlemesine(!) neden kayıtsız kaldın?”

Bay Rektör,

Komedi bitmedi. Sizler ciddi bir kurumun üst düzey yöneticisiniz ya, komedinin burada bitmesi sizleri doyurmaz. Bu kez ikinci bir tetikçinizi, 20.07.2016 gün ve 26366 sayılı yazınız ile, Prof. Külahoğlu dosyası için  “raportör” olarak görevlendiriyorsunuz. Kim bu raportör Prof.Dr.Muammer Demirel? Hakkında disiplin işlemi başlatılan Prof. Külahoğlu’nun görev yaptığı Eğitim Fakültesi Dekanı. Yani, raportör’e, yardımcısı Yoldaş’ın düzenlediği iftira belgesini emanet ediyorsunuz. Yani tetikçiniz olarak kullandığınız bu iki kişi, aynı fakültede ve biri amiri, ötekisi onun yardımcısı. Nasıl tarafsızlık değil mi? Aferin sizlere!

Bu ciddi(!), yansız(!) raportör, 23.06.2016 günlü raporu ile, yardımcısı Yoldaş’ı, “etraflı araştırma yapmak” ve “soruşturmayı usul yönünden ( soruşturmanın ırzına geçmiştir yada tetikçiliğin gereğini yerine getirmiştir demeyeceğine göre) dikkatli bir şekilde tamamlamıştır” diye övgülerken, önerilen cezanın yerinde olduğunu belirtir. Utanmadan imzaladığı bu metinde ikinci tetikçiniz Demirel, dosya içinde yer alan yedi öğrencinin Prof. Külahoğlu’yu öven ifadelerini görmezlikten gelerek, dosyada yer almayan öğrenci ifadelerini “isnat edilen suçu doğrular nitelikte” diye yalana imza atabiliyor.

Raportörün raporunun verildiği 23.06.2016 günü toplanan Üniversiteniz Disiplin Kurulu, 1 sayılı karar ile Prof.Külahoğlu’nu “3 Yıl Süre ile Kademe İlerlemesinin Durdurulması Cezasına” çarptırır. Üyelerinin ve karşıoy kullanan üyenin imzalarının ve karşıoy gerekçesi bulunmadığı bu karar,22.07.2016 gün ve 26634 sayılı imzanızı taşıyan yazılarla, Eğitim Fakültesi Dekanlığı ile Prof. Külahoğlu’na bildirilir.

Bay Rektör,

Yalanın ve dolanın, sahiplerinin ayaklarına dolandığını burada bir örneğini yaşamaktayız. Çünkü, tetikçi-soruşturmacınıza verdiğiniz soruşturma emrinde  atılı suç “SÜREKLİ DEVLET ALEYHİNDE PROPAGANDA YAPMAK SUÇU” olarak tanımlanmışken, tetikçi-soruşturmacı, 09.06.2016 günlü Soruşturma Raporunda  atılı suçu  “öğrenciler arasında düşünce, felsefi inanç,din ve mezhep ayırımını yapma suçu”na  dönüştürerek, bu suça karşılık gelen “3 Yıl Süre ile Kademe İlerlemesinin Durdurulması Cezası” öneriyor. Ve sizler, muhbiri, disiplin amiri, soruşturmacı, raportörü- disiplin kurulu zincirinden oluşan “DİSİPLİN ÇETESİ/MAFYASI”  olarak, 23.06.2016 günlü 1 nolu kararınızda “Sürekli Devlet Aleyhinde Propaganda Yapma Suçu” karşılığı olarak onaylıyor ve ilgililerine dağıtabiliyorsunuz. ÜDK kararında; “suç” “Sürekli Devlet Aleyhinde Propaganda Yapmak” olarak gösterilmekte. Bu suça önerilen cezanın dayanağı olarak 657 S. DMY’nın 125.Md. (d) bendi, (ı) fıkrası olarak veriliyor. Açıp bakıyorum, anılan maddeye. Öncelikle, soruşturma konusu kıldığınız eylem, iftiranın ötesinde, gerçek bile olsa, “BÖYLE BİR SUÇ, YANİ SÜREKLİ DEVLET ALEYHİNDE PROPAGANDA YAPMAK “ diye bir suç yok. Yani, “Disiplin Terörü Çetesi” olarak tanımladığımın tümü-bir karşı oy kullananı dışında tutarak-yalan üzerine karar oluşturma suçunu işlemişlerdir. Konu, Cumhuriyet Başsavcılığının görevi içine girmenin yanı sıra, yalanla-dolanla insanların emeklerini, ruhsal dengelerini, toplumsal saygınlıklarını ayaklar altına alan bu disiplin sürecine,başta soruşturma emrini veren siz olmak üzere, atadığınız tetikçi-soruşturmacı, tetikçiniz raportör ve DK kararına imza atan herkes ceza ve tazminat davalarının zanlılarını oluşturmaktadır.

Bay Rektör;

YÖK-YDK Üyesi sıfatı ile tarafıma verilen ve tarafınızdan gönderilmiş bulunan dosya içinde, Prof. Külahoğlu için “SÜREKLİ DEVLET ALEYHİNDE PROPAGANDA YAPMAK SUÇU” ndan ötürü iki ayrı Disiplin Kurulu Kararınız bulunmaktadır. Bunlardan ilki,23.06.2016 gün ve 1 nolu karardır. Bunda uygun görülen ceza “ 3 yıl süre ile kademe ilerlemesinin durdurulması cezası” dır. İkincisi, 25.08.2016 gün ve yine 1 nolu karardır. Bunda uygun görülen ceza “Aylıktan Kesme Cezası” dır. BUNLARDAN HANGİSİ GERÇEK ? ÜNİVERSİTENİZ NASIL CİDDİ BİR KURUM? BU NE BİÇİM BİR KEPAZELİK? BUNDAN KİM SORUMLU VE BU SORUMLULUĞUN YAPTIRIMI  OLMAYACAK MI? Meslektaşlarınızın yazgısı, bilisizliğin çukurunda boğazına kadar batmışların elinde mi? (Bütün bu belgelerin altında Üniversiteniz Genel Sekreteri V.  Prof.Dr. İsmail Sağlam’ın imzası ve kaşesi var- bulamaz iseniz, yetkili bir memurunuza örneklerini teslim edebilirim).

Bay Rektör,

Üyemiz Prof. Külahoğlu, bu düzmece, hukuk, yasa ve insanlık – ahlak dışı disiplin işlemine ve  kararınıza, 29.07.2016 günü, zamanında itiraz etmiş, Rektörlüğünüz bu itirazı, 10.08.2016 gün ve 28779 sayılı yazısı ile YÖK Başkanlığına iletmiştir. Kararlar kesinleşince uygulanır. İtirazın üzerinden 6 ayı aşkın süre geçmiş, itiraz bir sonuca kavuşturulmamıştır. 19.02.2017 günlü YÖK-YDK toplantısında, yine Prof. Külahoğlu için, bu kez, KESK’e bağlı Eğitim-Sen tarafından düzenlenen ve hiçbir olayın gerçekleşmediği basın açıklamasına katılma gerekçesi ile, ağırlaştırılmış “Devlet memurluğundan Çıkarma Cezası” öneriniz, OY BİRLİĞİ İLE RET EDİLMİŞTİR.  Kurumunuzu yeni bir ret kararı ile utandırmak istemiyorsanız, YÖK-YDK’na üyemiz tarafından yapılan itirazı geri çekiniz ve disiplin işlemini iptal ederek, Külahoğlu’dan, kamuoyu önünde özür dileyiniz. Ki barış ve uzlaşma, eğer ciddi bir yönetici iseniz, en çok sizin gereksinim duymanızı gerektirmektedir. Bunu kıdemli ve ar damarı çatlamamış, namus duygusu körelmemiş bir meslektaşınız(bunu da içime sindiremiyorum) olarak öneriyorum.
II.                DOSYA 2: BASINDA ÇIKAN HABERDEN YOLA ÇIKARAK “AÇIKLANMASI YASAKLANAN BİLGİLERİ AÇIKLAMAK SUÇU:
Bay Rektör,
25.05.2016 günlü emriniz ile “Sürekli Devlet Aleyhine Propaganda” suçlaması ile başlattığınız soruşturma, Bursa yerel medyası tarafından öğrenilir. “Bursaport.Com” adlı haber portalı, 07.06.2016’da “Profesöre Devlet Aleyhine Konuştu Soruşturması” bir haber yapar. Esra Erener imzalı haberde; “bu soruşturma nedeni ile Dekanlık tarafından tanıklıklarına başvurmak üzere öğrencilerin dersten çıkartılarak, “Tanık İfade Tutanağı” başlığı altında üç soru yöneltildiği bildirilmekte.
Prof. Mülahoğlu’nun görev yaptığı Eğitim Fakültesi Dekanı Muammer Demirel ( disiplin tetikçilerinizden biri olan Demirel, bir önceki soruşturmanın raportörüdür de), haberi izleyen gün, 08.06.2016 ‘da Prof. Külahoğlu hakkında soruşturma açılmasına karar vererek, M. Emin Özdemir’i soruşturmacı olarak atar. Uydurulan suçlama, “AÇIKLANMASI YASAK BİLGİLERİ AÇIKLAMAK” dır. Burada bir hakkı, disiplin amiri rolünü üstlenen dekanın hakkını teslim etmek gerek. Dekan Demirel, atılı suç konusunda, 657 Sayılı DMY’nın 125 inci maddesine bakmış ve oradan bir suç üretmeye kalkmış. Ancak, okur-yazar özürlü olmalı ki, yasadaki cezaya konu kılınabilecek suçu/eylemi “AÇIKLANMASI YASAKLANAN BİLGİLERİ” yerine “AÇIKLANMASI YASAK BİLGİLERİ”  geçirmiştir. Bu ikisi arasındaki farkın ne olduğunun ayırdında bile değil, Eğitim Fakültesini teslim ettiğiniz dekan. Eğer, yasadaki suçu/eylemi soruşturma nedeni olarak gösterse idi, öncelikle “BİRİLERİ TARAFINDAN AÇIKLANMASI YASAKLANMIŞ BİR BİLGİNİN” olması gerekir. Hadi biz, bu eylemi “dekan yada rektörce hoşlarına gitmeyen bilgiler” olarak okuduğumuzda bile, yine de yanıtlanması gereken şu sorular yine ortada olacaktır:  Atılı suça konu  kılınan ve açıklandığı ileri sürülen “yasak bilgi nedir?”,  “açıklanması kimin tarafından yasaklanmıştır?”, “açıklama ne zaman, nerede ve  kime yapılmıştır?”, “kanıt ne, tanık kimlerdir?”  benzeri açıklamaların kırıntısı bile yoktur. Amacın “disiplin terörü estirmek” olduğu o kadar açık ki!
Bu ikinci tetikçi-soruşturmacı, soruşturma konusu olan  “AÇIKLANMASI YASAK BİLGİLERİ AÇIKLAMAK EYLEMİNİ” Prof. Külahoğlu’na ileterek, savunma ( soruşturmacı ifade alır, savunma disiplin amirine yada disiplin kuruluna karşı yapılır)  istiyor. Yahu insan, gerçekten aklı olan insansa, tüm melekelerini yitirmemiş ise, hiç olmazsa suçlama konusu yapılan haberin sahibine, Esra Erener’e başvurur ve haber hakkında bilgi edinme merakını taşır. Ne dekan denen adamda,ne de, tetikçilik görevi verilen soruşturmacıda böyle melekeler,merak duygusu yoktur. Onlar bir çetenin üyeleri olarak, defterini dürmek istedikleri Prof.Külahoğlu’na karşı kin ve intikam duyguları ile dopdolular. Bunları akıllarına getirecek durumda değiller, çünkü içinde debelendikleri ve sizin de desteklediğiniz kin ve intikam duyguları akıllarından almış durumda.
Çapsızlığı, bilisizliği, ahlak düşkünlüğünü, alçaklığı kanıtlamak için yorum yapmanın, yasalardan, hukuktan söz etmenin anlamsız olduğu bir noktadayım. Soruşturmacı sıfatı yapıştırılan tetikçinizin Prof. Külahoğlu’na yönettiği üç soruyu buraya aktarmak, bu çirkin kumpasın kanıtını oluşturacaktır:

 “1.Disiplin soruşturmasının konusu olan ve disiplin suçu oluşturan(daha baştan bunu suç olarak tanımlıyor) eylem, ilgiliye anlatıldı. Disiplin soruşturması konusu olayla ilgili bildikleriniz nelerdir?
2. Rektörlük makamının 25.05.2016 gün ve…/19945 sayılı yazı ile hakkınızda başlatılan ve dekanlık tarafından açılan soruşturmaya ilişkin 07.06.206 da Bursaport’tan sra Erener’e “Uludağ Üniversitesi’nde 20 Mayıs 2016 günü yapılan Akademik Genel Kurul’da Eğitim Fakültesinin onaylamadığı bazı görüşleri dile getirdiği ileri sürülen Prof.Dr.Şermin Önder Külahoğlu hakkında ertesi gün Eğitim Fakültesi Dekanlığı tarafından soruşturma başlatıldı” vb. şeklinde bilgiler verilmiştir. Sizinle ilgili olarak Bursaport’ta çıkan ve haberin ekte de belgesi(belge  dediği de çıktısı alınan haber) bulunan bilgilerden haberiniz var mı?”
3. Bursaport’ta çıkan Açıklanması Yasak Bilgileri açıklamadaki amacınız nedir? Şayet basına bilgileri siz vermediyseniz Tekzip yoluna gitmeyi düşündünüz ?
Bu işlemler, bu sorular, bu mantıksızlıklar, özensizlikler, yazım hataları, Eğitim Fakültesi gibi, genç kuşakları yetiştirecek öğretmenleri yetiştiren Eğitim Fakültesi’nde oluyor. Sonra da bizler kalkıp PİSA sonuçlarını sorgulayıp, sorumluları aramaya girişiyoruz. Dekanı da, tetikçi-soruşturmacısı da kafayı yemiş olmalılar.

Üyemiz Prof. Külahoğl, kibarlığından bu  saçmalıklara yanıt vermiş. Ben olsa idim, bu sorları yöneltenlere kapıyı gösterirdim.

Tetikçi-Soruşturmacı, 23.03.2016’da raporunu hazırlıyor. Öyle acele ediyor ki, 14.06.2016 günlü yazı ile,Prof.Külahoğlu’nun disiplin cezası,ödül vb.lerini alıp-almadığını sorduğu yazısının bile yanıtını beklemiyor. Vardığı sonuç şu ;”“Delillerin Değerlendirilmesi: İlgili Prof.Dr. Şermin  Külahoğlu gazete de çıkan haberden habersiz olduğunu söylemektedir, (MANTIĞA DİKKAT) ancak soruşturma gününün  gazetede yer almasını kendisinden başka  kim bilebilir ki, Öğrenciler bilgiyi vermişse, öğrenciler sadece  kendisinin bildiği soruşturma gününden nasıl haberdar oldular ki, bu soruşturma günü  gazetede yer aldı. Birde haberi okuduğunu, ancak haberin kendisinden kaynaklanmadığını bilmesine rağmen(savunmasında)  haberin kendisinden kaynaklanmadığına dair tekzip yapmamıştır(tekzip yapılmaz, tekzip edilir)”



Bay Rektör,

Yöneltilen soru ve olmayan kanıtların değerlendirilmesi olarak önünüze serdiğim bu satır sahipleri, gerçekten üniversitenizde görev yapan, prof.sanı’nı taşıyan kimseler mi? Ve geleceğimizin güvencesi olan gençlerimiz bunlara mı teslim? Bunların yakın zamanda sağlık sorunlarından ötürü, kimi psikiyatri kliniğine gitmişlikleri falan var mı? Bu dosyalar, Prof. sanı’nı taşıyan mensuplarınız tarafından değil de, akıl hastanesinden kaçan kimileri tarafından dosyaya yerleştirilmiş olmasın!

Beni hem utandıran, hem kahreden ve hem de güldüren suçlama tekzip konusu. Tetikçi-soruşturmacınız, tekzibin kim tarafından, hangi koşulda, nasıl yapılacağını bile bilmiyor ve bilmediği bir işin sorumluluğunu da Prof. Külahoğlu’na yükleyebiliyor. Tetikçi soruşturmacılarınız, alışmış olmalılar ki, “, neden gerçeğe yalan, yalana gerçek demedindiyerek, Prof. Külahoğlu’na suç yükleyebiliyor. Prof.Külahoğlu da, bu tetikçiyi görevlendiren dekan Demirel ve görevlendirilen tetikçi-soruşturmacı gibi aklını kaçırsa ve haberi yapan Esra Erener’e, yaptığı haberin tekzibi için bir bildirimde bulunsa, muhabir Erener, “sen ne hakla bu gerçek haberi tekzip ediyorsun? “Ben bu haberin kaynağı olarak seni mi gösterdim yada ima mı ettim?”,”Senin bu haber ile ne bağlantın var? Haberleştirdiğim konu gerçek değil mi? Yani senin hakkında soruşturma yok mu, derslerinin elinden alınması, kendi sayfalarına erişimi engellenen sen değil misin, aklını mı yitirdin, beni böyle saçma şeyler için rahatsız etmeyin”?” biçiminde terslese, haklı değil mi?

Ve tetikçi-soruşturmacı, bu akıllara zarar veren 23.06.2016 günlü raporunda, Prof.Külahoğlu hakkında “3 yıl kademe ilerlemesinin durdurulması cezası”  önerebiliyor.

Bay Rektör,

Bu rapor paçavrasını eline alan dekan Demirel, kapıldığı kin ve intikam şehveti ile aklını bir kez daha kaçırarak, fakülte disiplin kuruluna taşıması gereken raporu, 24.06.2016 gün ve 2948 sayılı üst yazısı ile,  saygısından(!) yada size karşı hizmette kusur etmediğini kanıtlamak için hiçbir yasayı, hukuk kurallarını, ahlakı, insanlığını çiğnediğini belgelemek için olacak, size aktarıyor.

Gönderme gerekçesi de, yine akıl sağlığı doktorlarını ilgilendirir izlenimi vermekte. Şöyle diyor disiplin çetenizde, bazen ilk dosyada raportör, bu dosyada disiplin amiri,daha sonrasında yeniden raportör olarak hizmet sunan dekan ; “… “sürekli devlet aleyhinde propaganda yaptığı iddiasıyla başlatılan soruşturma dahilinde adı geçen öğretim üyesinin sadece kendisinin bileceği konuları basın ile paylaşması sebebiyle yürütülmekte olan soruşturmanın gizliliğini ve güvenilirliğini zedelediği gerekçesi ile, Fakültemiz tarafından  bir soruşturma açılmış olup, soruşturma raporu ektedir”.

Siz, 25.05.2015’de Prof.Külahoğlu hakkında, olmayan bir eylemden ötürü soruşturma açıp, Yoldaş adlı okumaz-yazmaz-anlamaz izlenimi uyandıran birini tetikçi-soruşturmacı atıyorsunuz.  Bu tetikçiniz, öğrencileri hocalarına karşıt ifade vermeleri için, ders saatinde dersten çıkartıyor, tetikçi-dekanınız, Prof.Külahoğlu’nun üzerindeki dersleri bir başkasına aktardığı gibi, Prof.Külahoğlu’nun bilgisayarına erişimini de engelliyor.  Hizmette sınır, yasa,ahlak  tanımayan tetikçileriniz bu eylemlerinin kamuoyuna mal edilmesi nedeni ile, sizin başlattığınız soruşturmanın gizliliğinin ve güvenirliğinin zedelendiği yargısına vararak  Prof. Külahoğlu hakkında disiplin soruşturması başlatıyor ve size sunuyorlar. Buna, öncelikle, eğer siz de akıl sağlığınızı yitirmemiş iseniz “yahu, sana ne, benim rektör olarak başlattığım soruşturmanın gizliliği ve güvenilirliği kaygusuna düşmek sana mı düştü, ben bu bilgilerin yasaklanmasına ilişkin bir karar alarak,bunu duyurmuş falan da değilim,vb.” ile “sizler işinize bakın ve huzursuzluk üretmeyin” demeniz ve dosyayı geri çevirmeniz gerekmez miydi?

Bay Dekan,

Fakat siz yapmanız gerekeni değil, kin ve intikam duygularınızın köpürmesinden olacak, disiplin-çetesinin başkanı olarak, bir başka prof. sıfatını taşıyan Uğur Bilgili’yi, 10.08.2016 gün ve 28689 sayılı yazanız ile, Prof.Külahoğlu için infaz sürecinin tamamlanmasına  raportör olarak görevlendiriyorsunuz. Bu Akademik Çetenin çapını ve düzeyini gözler önüne sermek için, rektörlüğe yazdığı 12.08.2016 günlü raporunun, dayanağını yaptığı gönderiyi aynen aktarıyorum: “Sayı :65830281-903.08.02/28689 sayılı ve 10.08.2016  tarihli yazınız)

RAPORTÖR OLAN TETİKÇİ PROF.BİLGİLİ,12.08.2016 GÜNLÜ RAPORUNDA ŞUNLARI YAZABİLİYOR : “…sürekli devlet aleyhinde propaganda yaptığı iddiasıyla bir soruşturma açılmıştır. Soruşturma devam ederken, Şermin Önder Külahoğlu (akademik ünvanını bile kullanmamış)  soruşturmanın gizliliğini İHLAL EDEREK  SORUŞTURMA VE İÇERİĞİNİ BASINA  VE KAMUOYUNA SIZDIRMIŞTIR. Bu nedenle …Eğitim Fakültesi  Dekanlığı(Dekan olacak) ikinci bir soruşturma açılmıştır. Soruşturma usul yönünden uygun olarak yapılmış, deliller toplanmış ve sanığın ifadesi alınmıştır. … 3 yıl kademe ilerlemesinin durdurulması teklifinin yerinde olduğu görüşündeyim”. TETİKÇİ RAPORTÖR, BİR DE OLMAYAN DELİLLERİN TOPLANDIĞI YALANINI UTANMAZCA UYDURABİLMEKTEDİR. Ve, bilgi sahibi olduğum,örneği bende varolan dosyaya göre, çeteleşmiş disiplin kurulunuz, 20.10.2016 gün ve 2016-13/1 nolu kararı ile “kademe ilerlemesinin durdurulması cezası” nı onaylıyor. Rektör olarak siz de, 09.11.2016 gün ve 42130 sayılı yazınız ile, bu cezanın, kademe ilerlemesinin tüketilmiş olmasını gerekçe göstererek, cezanın ½ oranında  aylıktan kesme cezasına dönüştürüldüğünü bildiriyorsunuz.
III.               DOSYA 3: BASIN AÇIKLAMASINA KATILMA NEDENİ İLE AÇILAN DİSİPLİN SORUŞTURMASI HAKKINDA (YÖK-YDK’NUN 16.02.2017 OTURUMUNDA CEZA ÖNERİNİZİN OYBİRLİĞİ İLE RET EDİLDİĞİ DOSYADIR BU.) :
Bay Rektör,
Şimdi ise, bu kez de disiplin amiri olarak başlattığınız disiplin soruşturması kepazeliğini örnekleyeceğim. Bunu yapmazdan önce, başlattığınız ve yürüttüğünüz disiplin terörünün tarihlerini vereceğim. İlki 25.05.2016, ikincisi 08.06.2016 ve bu üçüncüsü 27.06.2016 tarihlidir. Yani,üniversiteniz,rektörü,dekanı, soruşturmacıları, raportörleri, disiplin kurulu üyeleri ile, 25 Mayıs-27 Haziran arasındaki 33 gününüzü tümü ile Prof.Külahoğlu’nun defterini dürmek, O’nu öğrencilerinden, mesleğinden kopartabilmek uğraşı ile geçirmişsiniz. Yani kamu hizmeti üretmeniz gereken bir zaman aralığını, kin ve intikam duygularınızı tatmine ayırmışsınız. Bir vergi ödeyen yurttaş olarak, buna hakkınız olmadığını buradan haykırmak isterim.
Bay Rektör;
Prof. Külahoğlu’na yönelik disiplin çetesinin linç girişimlerinin giderek boyut kazanması, öğretim üyesine duyulan kin ve nefretin, dönem sonuna üç-beş gün kala, üzerindeki derslerinin alınarak, gerçekte öğrencilerinin de cezalandırılması, üyesi olduğu Eğitim – Sen’i harekete geçirmiş ve bu linçe genel merkez olarak müdahale etme gereğini doğurmuştur. 27.06.2016 günü, çalışma saatleri dışında, saat 12.30’da, Eğitim-Sen Örgütlenme ve Yükseköğretim Sekreteri İsmail Sağdıç tarafından, “Prof.Dr.Şermin Önder Külahoğlu Yalnız Değildir” konulu bir basın açıklaması yapılır. Yaklaşık elli kişinin katılım ile yapıldığı, 20 dakika süren basın açıklamasının,12.50’de “NORMAL OLARAK / OLAYSIZ” son bulduğu bildirimi, Güvenlik Amiriniz tarafından tutanakla Üniversiteniz genel Sekreterliğine bildirilir.
Yaptığınız zulüm konusunda sizi ve disiplin çetenizin öteki tetikçilerini uyarması ve düşündürmesi gereken bu basın açıklaması, tarafınızdan “altın vuruş” a dönüştürmenin yeni bir fırsatı olarak kullanılmak istenmiş ve tetikçi-soruşturma düzmecesini gerçekleştirmek görevi, bu kez,  Mustafa Özkan’a verilmiştir.

28.06.2016 günlü soruşturma emrinizde suç/eylem;  “ “Rektörlük Binası önünde Eğitim-Sen’in izinsiz olarak yapmış olduğu EYLEME KATILARAK İZİNSİZ GÖSTERİ YAPIP ÇALIŞMA SİSTEMİNİ BOZMA” olarak tanımlanmıştır. Bu gerekçenin uydurulduğunu anlayabilmek için, soruşturmanın kaynağı olan, Güvenlik Amiri Baysal Işık ile, iki güvenlik görevlisi tarafından imza altına alınan 24.06.2016 günlü tutanağa bakmakta gereklilik bulunmaktadır. Bu üç görevliniz, tutanakta yapılanın; “basın açıklaması olduğunu ve açıklama sonrasında Bursa Milletvekili  Orhan Sarısal’ın konuşma yaptığını”, bunun 20 dakika sürdüğünü, OLAYSIZ DAĞINILDIĞINI” imzaları ile saptamışlardır. Bu tutanak ile sizin disiplin emrinizi yan yana getirdiğimde, güvenlik şefi ile görevlilerin, bu  süreçte, imzaları ile pay sahibi biz akademisyenlerden daha dürüst, daha namuslu,daha ahlaklı oldukları sonucuna varma utancını duyumsadım.

Bay Rektör,

Siz, güvenlikçilerinizi yalanlarcasına, Prof.Külahoğlu’nu “izinsiz gösteri yapmakla, daha da öteyi giderek, “çalışma sistemini bozmakla” suçluyorsunuz. Önce bir kavram yanlışınızı düzelteyim. Sistem, düzen farklı kavramlardır. Bozulduğunu ileri sürdüğünüz “çalışma sistemi” değil de, “çalışma düzeni” yada “kamu hizmetini aksatma” olarak tanımlanmalıdır. Neyse,bu farklılıkları size anlatmakla zaman yitirmeyeyim.

Bay Rektör,

Diyelim, güvenlikçilerinizin tutanağı düzmece. Sizin verdiğiniz görevdeki tanım doğru. Bu durumda da “basın açıklamasının izne bağlı bir eylem olduğunun dayanaklarını, bozulduğunu ileri sürdüğünüz çalışma sistemi/düzeninin ne olduğunu, nasıl bozulduğuna ilişkin saptama, kanıtlarını” soruşturma emrinize eklemeniz gerekmez mi? 

Tetikçi soruşturmacınız, görevli kılındığı soruşturulacak suçla ilgili, yukarıda soruşturma emrinizin ayrılmaz unsurları olması gereken soruları merak etmez ve 12.07.2016 günü, Külahoğlu’na,sizin soruşturma emrini ekleyerek “savunma hakkını kullanması”  çağrısında bulunur.ŞU TETİKÇİ-SORUŞTURMACILARINIZA, ALMALARI GEREKENİN İFADE OLDUĞUNU, SAVUNMA ALMA YETKİSİNİN DİSİPLİN AMİRLERİ İLE DİSİPLİN KURULLARINA ÖZGÜ OLDUĞUNU DA, ÖNCE SİZ ÖĞRENİN VE SONRASINDA DA ONLARA ÖĞRETİN. Külahoğlu, çağrıldığı tarihte(21.07.2016) soruşturmacı ile buluşur. Soruşturmacı kendisine üç soru yöneltir.Bunlar;
a)       “Rektörlük binası önünde KESK’e bağlı Eğitim-Sen sendikasının yapmış olduğu bahsedilen böyle bir eyleme katıldınız mı?”
b)       “Eylemin izinli yada izinsiz olduğunu biliyor muydunuz ?
c)        “Burada bulunma gerekçe ve amacınız neydi? Konuyla ilgili bildiklerinizi anlatınız.”
Ve 33 gün içinde üç ayrı ve saçma, uyduruk soruşturmalarla bunalttığınız, terörize ettiğiniz Prof. Külahoğlu, vereceği ifadenin, ortaya sereceği gerçeklerin, suç ihbarı olan güvenlikçi raporunun içeriğinin önem taşımayacağını ve tetikçi soruşturmacıların kendilerine verilen linç görevinin gereğini yapacaklarını bile bile, bunları ciddiye alarak yanıtlar.
soruşturmacının kendisine verilen cellatlık görevini yerine getireceğini bile bile,ifadesini verir.

Soruşturmacı 01.08.2016’da raporunu size sunar.Vardığı sonucu; “ görev yeri sınırları içinde herhangi bir yeri toplantı,tören ve benzeri amaçlarla izinsiz kullanmak veya kullandırmak” olarak tanımlayarak, “1-3 yıl Kademe İlerlemesinin Durdurulması Cezasını”  önerir. Tetikçinizin Prof. Külahoğlu’nun  “hangi yeri,ne maksatla kullandırdığına yada kullandığı” benzeri bir merakı yoktur. Onun amacı, emriniz olan Prof.Külahoğlu’nun defterini dürülmesine suç uydurmaktır. Bunu bile beceremediğiniz, 16 Şubat 2017 günlü YÖK-YDK’nun, önerdiğiniz cezayı ret etme  kararı ile belgelenmiştir.
Bay Rektör,

YÖK-YDK’da gönderdiğiniz disiplin dosyalarından çıkardığım sonuç, Prof. Külahoğlu’na duyduğunuz kin ve intikam duygularınızın gözünüzü ve yüreğinizi köreltmemiş olduğudur. Eğer gözünüz ve yüreğiniz köreltilmemiş olsa idi,, soruşturmacının kendisine  verdiğiniz “Rektörlük Binası önünde Eğitim-Sen’in izinsiz olarak yapmış olduğu EYLEME KATILARAK İZİNSİZ GÖSTERİ YAPIP ÇALIŞMA SİSTEMİNİ BOZMA SUÇUNU/EYLEMİNİ”, ““ görev yeri sınırları içinde herhangi bir yeri toplantı, tören ve benzeri amaçlarla izinsiz kullanmak veya kullandırmak” biçimine neden dönüştürdüğünü sorardınız. Çünkü soruşturma emrinde siz bile, Prof.Külahoğlu’nu, “üniversite sınırları içinde herhangi bir yeri toplantı yada benzeri amaçlarla izinsiz kullanmak yada kullandırmak suçunu/eylemini” işlemekle suçlamıyorsunuz ki! Basın açıklamasını yapan, soruşturma emrinizde de belirttiğiniz gibi, Eğitim-Sen’dir. Böyle bir basın açıklamasına katılmak izne  konu bir eylem değildir. Hele hele, çalışma saatleri dışında, siz dahil, herkes,gönlünün istediği  yerde bulunur,gönlünün istediği basın açıklamasını izler, dinler. Siz üniversite içinde, sıkıyönetim mi ilan ettiniz, sıkıyönetim komutanı mısınız ki, bunları suç uydurmanızda kullanıyorsunuz?

Bunlara hiç itibar etmiyor ve bu raporu ciddiye alarak, bozacının şahidi şıraıı ilkesinden yola çıkarak, 16.08.2016 günü, Prof. Külahoğlu’na yönelik linç kampanyasının, bazen raportör, bazen disiplin amiri olarak unutulmaz-utanılacak  işlevler üstlenmiş Muammer Demirel adlı tetikçinizi, raportör olarak atıyorsunuz. Raportör Demirel, 24.08.2016 günlü raporu ile, tetikçi soruşturmacınız tarafından  “uydurulan suç ile önerilen cezanın uygunluğunu” bildiriyor. Burada ilginç olan, tetikçi raportörünüzün, aynı tanım içine sokuşturulan üç üyemizden ikisine birer yıl kademe ilerlemesinin durdurulmasını uygun görürken, Prof. Külahoğlu için 3 yıl kademe ilerlemesinin durdurulmasını önermesidir.

Disiplin terörü üretim merkezine dönüşen Üniversiteniz Disiplin Kurulu, 20.10.2016 günlü toplantısında “önerilen cezanın, üçüncü olması gerekçesi ile, bir derece daha ağır cezanın verilmesi için üst disiplin kuruluna gönderilmesi” kararı verir. Öncekilerde olduğu gibi, Disiplin Kurulunuzda, yararı olmamakla birlikte, ne Prof. Külahoğlu’na, ne öteki iki üyemize savunma yapma, avukat ve sendika temsilcisinin katılımı için çağrı yapılıyor. Bu ise, öteki kararlarınızda olduğu gibi, vardığınız kararların tümü ile yok hükmünde olması sonucunu doğuruyor.

Bu arada Prof.Külahoğlu, kendisine bildirimde bulunulan  09.11.2016 günlü, “ sürekli devlet aleyhine propaganda yapma suçlaması nedeni ile üç yıl süre ile kademe ilerlemesinin durdurulması cezasına” Rektörlüğünüz aracılığı ile 18.11.2016 günü, YÖK-YDK’na itirazda bulunur. Kararın kesinleşmesi ve yaptırıma konu kılınması, bu itirazın sonuçlanmasına bağlı olmasına karşın Rektörlüğünüz, karar kesinleşmiş gibi, itiraz edilen ceza olan maaş kesim cezasının uygulanması konusunda Eğitim Fakültesi Dekanlığına yazı yazar.

Rektörlük aynı gün, bu cezaya itiraz  edilmesine ve iki ay içinde sonuçlandırılması gereken bu itirazın üzerinden üç ayı aşkın zaman geçmiş olmasına karşın bir bilgi yoktur. Kararın kesinleşmesi, itirazın reddine bağlı iken, bu bile görmezlikten gelinerek, kabul edilen cezanın artırılarak verilmesine karar verebiliyorsunuz.

Bay Rektör,

16.02.2017 günlü YÖK-YDK’nda bu dosyanız ve Prof. Külahoğlu’a ilişkin ceza öneriniz görüşülerek, oybirliği ile ret edildi. Bu açık mektubum ile gözlerinizin ve  yüreğinizin karartılmış olması düşüncesine vardığımdan, adalet anlayışınıza seslenmenin yararı olacağı düşüncesini, bu üç dosyadaki işlemlerinizi gördükten sonra ,yitirmiş olduğumu itiraf etmek isterim. Ancak bu mektuptan beklentim, eline ulaşacak herkesin ders çıkarmanın ötesinde, disiplin terörünüze muhatap olabilecek meslektaşlarıma bir el uzatmadır.
Size son olarak bir öğütte bulunacağım. Kutsalınız ne varsa, gidiniz ve gözleriniz ile yüreğinizdeki körelmenin giderilmesi için yalvarınız. Bağışlanmanızın koşulu, hiçbir sınır, yasa, hukuk ve ahlak kuralları tanımayarak zulüm ettiğiniz, başta Prof.Külahoğlu, üyelerimiz Mustafa Balay, Elif Acar Bilgin olmak üzere, zulmünüze muhatap olan öğrencilerinizden, çalışanlarınızdan, akademisyenlerinizden, kamuoyu önünde,  özür dilemenizdir. Bunun yanı sıra, YÖK Başkanlığına da, Kurulu bu denli uyduruk dosyalarla zamanlarımızı çalmanız nedeniyle özür dileyip, varolan dosyalarınızı geri isteyiniz. Bunu yapmaksızın, iç huzura kavuşmanız, insan içine çıkabilmenizin mümkün olmadığını düşünmekteyim.

Önemli bir kurumun sorumluluğunu üstlenmiş, geleceğimiz olan gençlerimizin emanetçisi, meslektaş ve çalışanlara karşı barışçıl bir çalışma ortamı yaratma görevini üstlenmiş olması gereken bir rektöre böyle bir seslenişte bulunmak beni mutlu kılmamış, tam tersine büyük bir üzüntüye neden olmuştur. Size, gözlerinizin ve yüreğinizin bu denli köreltilmiş olmasından, meslektaş, öğrencileriniz ve çalışanlarınız için ise,sizlere katlanma durumunda kalma  talihsizlikleri nedeni acıyorum. Ve size, bu üç dosyadaki ayıplarınız ve suçlarınız nedeni ile istifa etmenizi, üyelerimize bu haksızlık,hukuksuzluk ve ahlak dışılıktan ötürü, disiplin işlemlerinde imzası ile katkıda bulunanlar hakkında teker teker tazminat davası açmalarını öneriyorum.
Kaygılarım ve üzüntülerimle.16.07.2017                                                                                                                  Prof.Dr.Mustafa Altıntaş