ÜNİVERSİTEDEN
BAKIŞ
Prof.Dr.Mustafa
Altıntaş
BİLİSİZLİK VE ÇÖZÜMSÜZLÜĞÜMÜZ
Hemen her alanda sorun yaratan ve
yaşayan bir topluluk özelliğini taşımaktayız.Bu nedenden de, çözüm üretme
yerine,sorun yaratma/çıkartma yönünde genetik bir yapıya sahipliğimiz söz
konusu. Bunun nedeni ise, tartıştığımız,uğrunda çatışmayı göze aldığımız
konularda yeterli bilgiye sahip olmamamızdır. Yani önyargı ve kör
saplantılarımız, çatışmacı bir toplum ve insan ilişkilerine neden olmakta.
Örneğin, Türkiye’nin tartıştığı ve uğrunda çatışmacılığa saplandığı
kavramlardan birisi de “özerklik” tir. Toplumun bir bölümü, özerkliğe
“bölünme/parçalanma” olarak yaklaşırken, öteki bölümü ise, “etnik
beklentilerine yanıt” olarak görmekteler. Özerklik, yönetim biçemi olarak,
merkezi yönetimden bağımsız olarak, yerinden yönetmek olarak tanımlanabilir.
Özerk kuruluşların Anayasal kuruluşlar olarak tanımı,1961 Anayasası ile
hukukumuza girmiş,ancak 12 Mart 1971,12 Eylül 1980 askeri müdahaleler ve
darbeler ile özerk kuruluşlardan giderek uzaklaşılmıştır. 2000 in başında
oluşturulan “bağımsız kuruluşlar” ise, AKP Hükümetleri döneminde, giderek bu
tanımdan uzaklaşılmıştır.
Bu
haftaki yazımı, 1985 tarihli “Avrupa Yerel Yönetimler Şartı”nın önsözü”ne
ayıracağım. Önce kısa bir açıklama. Bu sözleşme, Avrupa Konseyi üyesi devletler
arasında imzalanmıştır ve AB üyeliği ile ilintili değildir. 47 Avrupa
ülkesini kapsayan Avrupa Konseyi 1949 yılında Avrupa’da demokrasi ve insan
haklarını güçlendirmek amacıyla kuruldu ve Türkiye 9 Ağustos 1949 tarihinden
beri üyesi. Ana ilkesi “çoğulcu demokrasiyi geliştirmek” olarak tanımlanan
Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi, Konsey’in üç ana biriminden biri.
Konsey’in 12 Ocak 1957’de kurduğu Yerel ve Bölgesel Yönetimler Sürekli Komitesi,
17 Ocak 1994’de, biri bölgesel diğeri yerel yönetimleri kapsayan iki birimden oluşan
ve 318 delegesi üye ülkelerin seçimle işbaşına gelmiş yerel yöneticileri olan
şimdiki Kongre’ye dönüştürüldü. Dolayısıyla Türkiye, Avrupa Konseyi’nin
çalışmalarına doğrudan katıldığından, Konsey belgeleri bizim için de büyük önem
taşımaktadır.
Avrupa
Yerel Yönetimler Özerklik Şartı, 15.10.1985 tarihinde imzaya açılmış, Türkiye tarafından
21.11.1988’de imzalanan antlaşma, 1.4.1993’den başlayarak yürürlük kazanmıştır.
Önsöze bakmamız, yerel özerkliğin içeriğini ve sınırlarını kavramamız açısından
büyük önem taşımaktadır : “İşbu Şartı
imzalayan Avrupa Konseyi üyesi Devletler;
-
Avrupa Konseyi’nin amacının üyeleri arasında ortak
mirasları olan ülkü ve ilkeleri korumak ve gerçekleştirmek için daha ileri bir
birlik sağlamak olduğunu düşünerek,
-
Bu amacın gerçekleştirilmesinin yollarından birisinin
yönetsel alanda anlaşmalar yapmak olduğunu düşünerek,
-
Yerel yönetimlerin her türlü demokratik rejimin
temellerinden birisi olduğunu düşünerek,
-
Yurttaşların kamu işlerinin yönlendirilmesi ve
yönetime katılma hakkının Avrupa Konseyine üye Devletlerin tümünün paylaştığı
demokratik ilkelerden biri olduğunu düşünerek,
-
Bu hakkın en doğrudan kullanım alanının yerel düzeyde
olduğuna inanarak,
-
Gerçek yetkilerle donatılmış yerel makamların
varlığının hem etkili, hem de yurttaşlara yakın bir yönetimi sağlayacağına kani
olarak,
-
Değişik Avrupa ülkelerinde özerk yerel yönetimlerin
korunması ve güçlendirilmesinin demokratik ilkelere ve AVRUPA YEREL YÖNETİMLER ÖZERKLİK ŞARTI’nın yönetimde yerinden yönetime dayanan bir Avrupa oluşturulmasında
önemli bir katkı sağlayacağını düşünerek,
-
Bunun demokratik
bir biçimde oluşan karar organlarına ve sorumlulukları bakımından, bu
sorumlulukların kullanılmasındaki olanak ve yöntemler bakımından ve bu
sorumlulukların karşılanması için gerekli kaynaklar bakımından geniş bir
özerkliğe sahip yerel makamların varlığını gerektirdiğini yineleyerek, 12
maddeden oluşan antlaşmayı kabul etmişlerdir.
Görüldüğü
gibi yerel yönetim özerklik antlaşması, merkezi yönetime karşıt olmayıp,
hizmetin etkinliğini artırıcı ve yurttaşın katılımını kolaylaştırıcı özellikler
taşımaktadır. Bu nedenle, etnik ayrışmanın,parçalanmanın nedeni olmayıp,
yurttaşları yerelden başlayarak ülke yönetimine katmanın aracıdır. Teknik bir
yöntemi, etnik temele dayalı bir ayrışma biçiminde algılama bilisizliğin yanı
sıra, sorunlarımızın çözümünü de önleyici sonuca nadan olmaktadır. Bu
kör-önyargılarımızdan kurtularak, tarafı olduğumuz yerel özerklik
şartını,gündeme taşımakta büyük yarar vardır.11.02.2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder