11 Şubat 2016 Perşembe

ÜNİVERSİTEDEN BAKIŞ
Prof.Dr.Mustafa Altıntaş

BİLİSİZLİK VE ÇÖZÜMSÜZLÜĞÜMÜZ

Hemen her alanda sorun yaratan ve yaşayan bir topluluk özelliğini taşımaktayız.Bu nedenden de, çözüm üretme yerine,sorun yaratma/çıkartma yönünde genetik bir yapıya sahipliğimiz söz konusu. Bunun nedeni ise, tartıştığımız,uğrunda çatışmayı göze aldığımız konularda yeterli bilgiye sahip olmamamızdır. Yani önyargı ve kör saplantılarımız, çatışmacı bir toplum ve insan ilişkilerine neden olmakta. Örneğin, Türkiye’nin tartıştığı ve uğrunda çatışmacılığa saplandığı kavramlardan birisi de “özerklik” tir. Toplumun bir bölümü, özerkliğe “bölünme/parçalanma” olarak yaklaşırken, öteki bölümü ise, “etnik beklentilerine yanıt” olarak görmekteler. Özerklik, yönetim biçemi olarak, merkezi yönetimden bağımsız olarak, yerinden yönetmek olarak tanımlanabilir. Özerk kuruluşların Anayasal kuruluşlar olarak tanımı,1961 Anayasası ile hukukumuza girmiş,ancak 12 Mart 1971,12 Eylül 1980 askeri müdahaleler ve darbeler ile özerk kuruluşlardan giderek uzaklaşılmıştır. 2000 in başında oluşturulan “bağımsız kuruluşlar” ise, AKP Hükümetleri döneminde, giderek bu tanımdan uzaklaşılmıştır.

Bu haftaki yazımı, 1985 tarihli “Avrupa Yerel Yönetimler Şartı”nın önsözü”ne ayıracağım. Önce kısa bir açıklama. Bu sözleşme, Avrupa Konseyi üyesi devletler arasında imzalanmıştır ve AB üyeliği ile ilintili değildir. 47 Avrupa ülkesini kapsayan Avrupa Konseyi 1949 yılında Avrupa’da demokrasi ve insan haklarını güçlendirmek amacıyla kuruldu ve Türkiye 9 Ağustos 1949 tarihinden beri üyesi. Ana ilkesi “çoğulcu demokrasiyi geliştirmek” olarak tanımlanan Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi, Konsey’in üç ana biriminden biri. Konsey’in 12 Ocak 1957’de kurduğu Yerel ve Bölgesel Yönetimler Sürekli Komitesi, 17 Ocak 1994’de, biri bölgesel diğeri yerel yönetimleri kapsayan iki birimden oluşan ve 318 delegesi üye ülkelerin seçimle işbaşına gelmiş yerel yöneticileri olan şimdiki Kongre’ye dönüştürüldü. Dolayısıyla Türkiye, Avrupa Konseyi’nin çalışmalarına doğrudan katıldığından, Konsey belgeleri bizim için de büyük önem taşımaktadır.


Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı, 15.10.1985 tarihinde imzaya açılmış, Türkiye tarafından 21.11.1988’de imzalanan antlaşma, 1.4.1993’den başlayarak yürürlük kazanmıştır. Önsöze bakmamız, yerel özerkliğin içeriğini ve sınırlarını kavramamız açısından büyük önem taşımaktadır : “İşbu Şartı imzalayan Avrupa Konseyi üyesi Devletler;
-          Avrupa Konseyi’nin amacının üyeleri arasında ortak mirasları olan ülkü ve ilkeleri korumak ve gerçekleştirmek için daha ileri bir birlik sağlamak olduğunu düşünerek,
-          Bu amacın gerçekleştirilmesinin yollarından birisinin yönetsel alanda anlaşmalar yapmak olduğunu düşünerek,
-          Yerel yönetimlerin her türlü demokratik rejimin temellerinden birisi olduğunu düşünerek,
-          Yurttaşların kamu işlerinin yönlendirilmesi ve yönetime katılma hakkının Avrupa Konseyine üye Devletlerin tümünün paylaştığı demokratik ilkelerden biri olduğunu düşünerek,
-          Bu hakkın en doğrudan kullanım alanının yerel düzeyde olduğuna inanarak,
-          Gerçek yetkilerle donatılmış yerel makamların varlığının hem etkili, hem de yurttaşlara yakın bir yönetimi sağlayacağına kani olarak,
-          Değişik Avrupa ülkelerinde özerk yerel yönetimlerin korunması ve güçlendirilmesinin demokratik ilkelere ve AVRUPA YEREL YÖNETİMLER ÖZERKLİK ŞARTI’nın  yönetimde yerinden  yönetime dayanan bir Avrupa oluşturulmasında önemli bir katkı sağlayacağını düşünerek,
-          Bunun demokratik bir biçimde oluşan karar organlarına ve sorumlulukları bakımından, bu sorumlulukların kullanılmasındaki olanak ve yöntemler bakımından ve bu sorumlulukların karşılanması için gerekli kaynaklar bakımından geniş bir özerkliğe sahip yerel makamların varlığını gerektirdiğini yineleyerek, 12 maddeden oluşan antlaşmayı kabul etmişlerdir.

Görüldüğü gibi yerel yönetim özerklik antlaşması, merkezi yönetime karşıt olmayıp, hizmetin etkinliğini artırıcı ve yurttaşın katılımını kolaylaştırıcı özellikler taşımaktadır. Bu nedenle, etnik ayrışmanın,parçalanmanın nedeni olmayıp, yurttaşları yerelden başlayarak ülke yönetimine katmanın aracıdır. Teknik bir yöntemi, etnik temele dayalı bir ayrışma biçiminde algılama bilisizliğin yanı sıra, sorunlarımızın çözümünü de önleyici sonuca nadan olmaktadır. Bu kör-önyargılarımızdan kurtularak, tarafı olduğumuz yerel özerklik şartını,gündeme taşımakta büyük yarar vardır.11.02.2016


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder