ÜNİVERSİTEDEN BAKIŞ
Prof.Dr.Mustafa Altıntaş
103 + 29 + 37 = 169.BUNLAR SAYI
DEĞİL,CANLARINA KIYDIKLARIMIZ!
Bu haftaki yazımı, kabul edilen
2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Yasası üzerinde durmak, TBMM tarafından “kamu
gelirleri” kapsamında ülkede yerleşiklerin omuzlarına yüklenen vergi, harç vb. ile, dağıtım konusu
kılınan ödeneklerin,2016 yılı kamu ekonomisi açısından önceliklerini irdelemek
istiyordum. Yanısıra kimilerinin “”ahlaksız-hukuksuz”,
kimilerinin “kirli” sıfatlamasına
konu kıldığı, Başbakan Davutoğlu’nun ise, “Kayserili
Pazarlığı” yapmakla övündüğü “göçmen
canı üzerinden” sahnelenen ayıbı, utancı ve insanlıktan uzak
antlaşmayı değerlendirecektim. Bana bu, ardılı olduklarını söyledikleri
Özal’ın, Baba Bush ile birlikte Irak’a girme konusundaki “bir koyup,üç almayı” umduğu “at
pazarlığını” çağrıştırdı. Ancak, 13
Mart Pazar günü Ankara’nın göbeğinde patlatılan bombanın neden olduğu insan
kıyımı, şimdilik 37 yurttaşı yaşamdan kopartırken, yüzü aşkın insanımızın da
yaralanmasına neden olması, bilgisayar tuşlarındaki dolaşımımı
değiştirtti.
17 Şubat’ta, Devlet Merkezi
denilen bölgede canlı bomba eliyle sergilenen vahşet ve Vandallığın üzerinden
bir ay bile geçmeksizin,bu kez Ankara’nın merkezinde 37 canın yaşamdan
kopartılmasını yaşadık. 10 Ekim 2015’de Ankara Garı önünde patlatılan ve
103 “barış ve demokrasi gönüllümüzü” aramızdan kopartan canlı bombayı, 17
Şubat 2016’da “Devletin Merkezinde” 29 canımıza mal olan ve şimdi de, şimdilik
37 olarak duyurulan can kırımına neden olan Ankara’nın merkezinde
gerçekleştirileni izledi. Güneydoğu kentlerinde,ilçelerinde,mahallelerindeki
sürdürülen kirli ve toplumu daha derin kopmalara sürükleyen savaşın
kayıplarını, travmalarını,şimdilik bir
yana bırakıyorum.Yani Ekim ayından 13 Mart’a kadar, yalnızca Ankara’da
gerçekleştirilen ve önlenemeyen ve belki de önlenmek de istenmediği korkunç
kuşkusunu yaratan üç saldırıda yaşamdan kopmalarını seyrettiğimiz,
kimilerimizin alçakça sevinçlerine neden olan ve kefen sayısı
arttıkça,toplumsal korku azdıkça bundan çıkar ve güç umanların avuçlarını
ovuşturmalarına neden olan 169 insanımız, kendileri ile birlikte bizlerin de, yaşama
sevincimizi,umutlarımızı ve birbirimize olan güvenimizi de birliklerinde
toprağa taşıdılar.
Biz, Sonsöz Gazetesi
çalışanları üç kurban verdik. Gazetemiz çalışanlarından sevgili Sevim Çınar, üç
yakınını bu “insan kırımında
yitirdi. 14 Mart günlü gazete manşetlerini taradığımda,en anlamlı ve işe
yarayan başlığın, köşesinde yazmaktan kıvanç duyduğum Sonsöz Gazetesi olduğunu gördüm. Genel Yayın
Yönetmenimizin seçtiği başlık “Kim Hesap
Verecek, Kim Hesap Soracak” tı.
Orhan Uğuroğlu, başlıkta yer verdiği çığlık ile,belki de bu insan
kırımlarının sürüp gitmesinin nedeni, yani hesap verme sorumluluğundan yoksun
iktidar ile, bu hesabı sorabilecek idrakten yoksun muhalefet gerçeğini
gözlerimizin önüne seriyordu. Düştüğü yuvaları yakan,onların umutlarını da,yaşama
sevinçlerini de mezara gömen bu saldırıların sürüp gitmesinin nedenini, bu
başlıktan sonra aramaya gerek yok. Hesap verecek iktidarı ve hesap soracak
muhalefeti yaratacak öfke ve direnci elbirliği gerçekleştiremezsek, giderek kan
gölünde boğulmamız kaçınılmaz olacaktır.
13 Mart Saldırısı,üç şapkalı
Cumhurbaşkanı tarafından “tüm millete,79
milyona yapılan saldırı”olarak tanımlandı. 17 Şubat saldırısı ise, olay
yerinin Devlet Mahallesi olarak adlandırılması nedeni ile “Devlete saldırı” olarak nitelenmişti.10 Ekim saldırısına ad
konulmamış, hatta siyasal iktidar yandaşları tarafından “oh olsun!” diye
karşılanmıştı. Saldırı sonrası bir masa çevresine dizilen üç bakandan birisinin
sırıtması tartışma konumuzu oluşturmuştu. Saldırıların yapıldığı yere,yaşamdan
kopartılanların siyasal kimliklerine bağlı olarak yapılan farklı adlandırmalar,
iktidar ve muhalefet yokluğunu ve sorumsuzluğunu daha da korkunçlaştırmaktadır.
Dikkatinizi çekmiştir.Ben yaşamdan kopartılan canlar için,onların
yakınlarına başsağlığı dilemedim. Yine ben teröre de,teröriste de “kahrolsun”
falan da demiyor,lanet de okumuyorum.
Bunların ne kadar anlamsız ve içinin boş olduğunun ve biz sorumluların sürekli
döker gibi yaptıkları “timsahın
gözyaşları” olduğunun ayırdında olduğum gibi, günah çıkartmanın un ucuz
olmasındandır. Ben, yaşamdan kopartılan insanlarımızdan,onların yakınlarından
bizleri bağışlamalarını ve artık taşımakta zorlandığımız haklarını helal
etmemelerini ve bizlerin yakalarından ellerini çekmemelerini istiyorum.
Tabutlar başında alınan, canını aldıklarımızdan bir de “helallik” istenmesi soytarılığından da
vazgeçilerek, onların çaldığımız yaşamları için af dilenmesini öneriyorum.17.03.2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder