24 Mart 2016 Perşembe

ÜNİVERSİTEDEN BAKIŞ
Prof.Dr.Mustafa Altıntaş

ORTADOĞUDAN AVRUPA’YA  ATLAYAN VEKALET SAVAŞI VE ATATÜRK
Her  haftaya  iki  kör terör saldırısını sığdırmaya başladık. 13 Mart’taki Ankara-Güven Parkta gerçekleştirilen ve TAK tarafından üstlenilen saldırıda yitirdiklerimizin sayısı 37’ye yükselirken, 19 Mart’ta, bu kez İstanbul İstiklal Caddesinde, yeni bir canlı bomba kendisini patlatarak, 4 yabancı konuğumuzun yaşamdan  kopartılmasına neden oldu. Cani bu kez İŞİD militanı olarak karşımıza çıktı. Beslenen karga, gözümüzü oymayı sürdürüyor. Ancak, kör terörün kurbanları, kargayı besleyenler olmayıp, yoksul halkımızın, belki de yaşamda tutunmalarının tek nedeni olan  kuzuları ve masum insanlar olmakta. Bu saldırılar olurken, güneydoğu bölgemizde yoğunluğunu yitirmiş olmakla birlikte kent-içi savaş ve can kayıpları sürmekte. Ve toplum, G.Dogudaki çatışmalarda can yitimini olagan karşılar duruma düşürülmüş gibi. Bundan daha da ürkütücü olan ise, yaralıların sayısı ve derinliği haber değeri bile taşımaz oldu. Sorumlular ise, büyük bir sorumsuzluk içinde, yeni öldürümler için başsağlığı ve kahrolsun çağrılarına yeni eklemeler yapmanın heyecanını yaşıyorlar. Akıllarına istifa denen bir kavramı hiç getirmiyorlar. İktidar ile muhalefetin tek buluşma yeri ise, o da sıkça olmamak üzere, “musalla taşı” olmakta. Belki de, kendilerinin bağışlanması için ellerini açıyor olmalılar.
Sorumluluk sandalyesinde oturtturulması gerekenler ise, devşirilen kalabalıklar önünde kükremiy duruyorlar. Son saldırılardan sonra Cumhurbaşkanı ve Başbakanın diline yerleşen sözcük, düşmanı belirgin kılınmayan “istiklal ve istikbal savaşı”. Bu kavramın önceki kullanımı ise, 17-25 Aralık  2013 yolsuzluk ve rüşvet  rezaletini örtbas edilmek için kullanılmıştı. Bu savaşın baş aktörlerinden ve bahşişini peşin veren Rıza Sarraf’ın ABD’de tutuklanması ise,gündeme bomba gibi düştü.
13-19 Mart’taki saldırıların neden olduğu kan ve gözyaşı dinmezken, haftanın ikinci günü, 22 Mart’ta ,terör bu kez AB’nin kalbi olan Brüksel’i  vurdu. 34 cana, 170 i aşkın insanın yaralanmasına neden olan saldırıyı IŞİD üstlendi. İstanbul-İstiklal Caddesi’ndeki canlı bombanın ise, IŞİD militanı olduğu açıklandı.
İki kör terörün arasına giren “Çanakkale Zaferi” ise, kimi soysuzlukların sergilenmesine neden oldu. Resmi kutlamalar ve demeçlerde, Çanakkale Zaferi’nin büyük komutanı M.Kemal’in adının geçmemesi için özel bir çabanın gösterilmesinden büyük bir utanç duydum. Demek ki soysuzluğun sonu yok. Bu soysuzluğun sahiplerine, M.Kemal Atatürk’ün Çanakkale’de toprağa düşen Anzaklar’ın annelerine 1934’de seslenişini ve bu seslenişe oğlunu Gelibolu’da  toprağa bırakmış Avustralyalı bir annenin yanıtını sunmak isterim : “Bu memleketin toprakları üzerinde kanlarını döken kahramanlar! Burada bir dost vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükun içinde uyuyunuz. Sizler, Mehmetçiklerle yan yana,koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat uyuyacaklardır. Onlar, bu toprakta canlarını verdikten sonra,artık bizim evlatlarımız olmuşlardır”. “Gelibolu topraklarında yitirdiğimiz evlatlarımızın acısını, alicenap sözleriniz hafifletti. Gözyaşlarımız dindi. Bir ana olarak bana, bir güzelim teselli bahşetti. Yavrularımızın sonsuz uykularında, huzur içinde dinlendiklerinden hiç kuşkusuz kalmadı. Majesteleri kabul buyururlarsa bizler de kendilerine Ata demek istiyoruz. Çünkü, yavrularımızın mezarları başında söylediğiniz sözler, ancak bir öz babanın sözleri gibi yüce, ilahi. Evlatlarımızı bir  baba gibi kucaklayan büyük Ata’yı tüm analar adına şükran, sevgi, saygıyla…”
Bundan 82 yıl önce yapılan bu sesleniş ve buna oğlunu Gelibolu’da yitirmiş bir annenin verdiği karşılık, günümüzde düşman üreterek, yoksul halkın çocuklarının yaşamdan kopartılmasına neden olanlara büyük bir ders içermektedir. Kanın kanla yıkanmayacağını, insan yüreğinin sevgi ile dolu olmasının, olası düşmanlıkların önünü kestiğini bundan daha iyi belgeleyecek kanıt bulunmamaktadır. Gelibolu’nun en sadık konukları, evlatlarını bu topraklarda bırakmış olanların yakınları, o topraklarda ikiyüzelli bin insanını yitirmiş bizler tarafından büyük bir hoşgörü konuk edilmektedir. Tek başına bu bile,sorunların barışa teslim edilmesi gerektiğini göstermektedir.24.03.2016





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder