ÜNİVERSİTEDEN
BAKIŞ
Prof.Dr.Mustafa
Altıntaş
ORTADOĞUDAN AVRUPA’YA ATLAYAN VEKALET SAVAŞI VE ATATÜRK
Her haftaya
iki kör terör saldırısını
sığdırmaya başladık. 13 Mart’taki Ankara-Güven Parkta gerçekleştirilen ve TAK
tarafından üstlenilen saldırıda yitirdiklerimizin sayısı 37’ye yükselirken, 19
Mart’ta, bu kez İstanbul İstiklal Caddesinde, yeni bir canlı bomba kendisini
patlatarak, 4 yabancı konuğumuzun yaşamdan
kopartılmasına neden oldu. Cani bu kez İŞİD militanı olarak karşımıza
çıktı. Beslenen karga, gözümüzü oymayı sürdürüyor. Ancak, kör terörün
kurbanları, kargayı besleyenler olmayıp, yoksul halkımızın, belki de yaşamda
tutunmalarının tek nedeni olan kuzuları
ve masum insanlar olmakta. Bu saldırılar olurken, güneydoğu bölgemizde
yoğunluğunu yitirmiş olmakla birlikte kent-içi savaş ve can kayıpları sürmekte.
Ve toplum, G.Dogudaki çatışmalarda can yitimini olagan karşılar duruma
düşürülmüş gibi. Bundan daha da ürkütücü olan ise, yaralıların sayısı ve
derinliği haber değeri bile taşımaz oldu. Sorumlular ise, büyük bir sorumsuzluk
içinde, yeni öldürümler için başsağlığı ve kahrolsun çağrılarına yeni eklemeler
yapmanın heyecanını yaşıyorlar. Akıllarına istifa denen bir kavramı hiç
getirmiyorlar. İktidar ile muhalefetin tek buluşma yeri ise, o da sıkça olmamak
üzere, “musalla taşı” olmakta. Belki de, kendilerinin bağışlanması için
ellerini açıyor olmalılar.
Sorumluluk sandalyesinde
oturtturulması gerekenler ise, devşirilen kalabalıklar önünde kükremiy
duruyorlar. Son saldırılardan sonra Cumhurbaşkanı ve Başbakanın diline yerleşen
sözcük, düşmanı belirgin kılınmayan “istiklal
ve istikbal savaşı”. Bu kavramın önceki kullanımı ise, 17-25 Aralık 2013 yolsuzluk ve rüşvet rezaletini örtbas edilmek için kullanılmıştı.
Bu savaşın baş aktörlerinden ve bahşişini peşin veren Rıza Sarraf’ın ABD’de
tutuklanması ise,gündeme bomba gibi düştü.
13-19 Mart’taki saldırıların
neden olduğu kan ve gözyaşı dinmezken, haftanın ikinci günü, 22 Mart’ta ,terör
bu kez AB’nin kalbi olan Brüksel’i vurdu.
34 cana, 170 i aşkın insanın yaralanmasına neden olan saldırıyı IŞİD üstlendi.
İstanbul-İstiklal Caddesi’ndeki canlı bombanın ise, IŞİD militanı olduğu
açıklandı.
İki kör terörün arasına giren
“Çanakkale Zaferi” ise, kimi soysuzlukların sergilenmesine neden oldu. Resmi
kutlamalar ve demeçlerde, Çanakkale Zaferi’nin büyük komutanı M.Kemal’in adının
geçmemesi için özel bir çabanın gösterilmesinden büyük bir utanç duydum. Demek
ki soysuzluğun sonu yok. Bu soysuzluğun sahiplerine, M.Kemal Atatürk’ün
Çanakkale’de toprağa düşen Anzaklar’ın annelerine 1934’de seslenişini ve bu
seslenişe oğlunu Gelibolu’da toprağa
bırakmış Avustralyalı bir annenin yanıtını sunmak isterim : “Bu memleketin
toprakları üzerinde kanlarını döken kahramanlar! Burada bir dost vatanın
toprağındasınız. Huzur ve sükun içinde uyuyunuz. Sizler, Mehmetçiklerle yan
yana,koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar!
Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler
ve huzur içinde rahat uyuyacaklardır. Onlar, bu toprakta canlarını verdikten
sonra,artık bizim evlatlarımız olmuşlardır”. “Gelibolu topraklarında
yitirdiğimiz evlatlarımızın acısını, alicenap sözleriniz hafifletti.
Gözyaşlarımız dindi. Bir ana olarak bana, bir güzelim teselli bahşetti.
Yavrularımızın sonsuz uykularında, huzur içinde dinlendiklerinden hiç kuşkusuz
kalmadı. Majesteleri kabul buyururlarsa bizler de kendilerine Ata demek
istiyoruz. Çünkü, yavrularımızın mezarları başında söylediğiniz sözler, ancak
bir öz babanın sözleri gibi yüce, ilahi. Evlatlarımızı bir baba gibi kucaklayan büyük Ata’yı tüm analar
adına şükran, sevgi, saygıyla…”
Bundan 82 yıl önce yapılan bu
sesleniş ve buna oğlunu Gelibolu’da yitirmiş bir annenin verdiği karşılık,
günümüzde düşman üreterek, yoksul halkın çocuklarının yaşamdan kopartılmasına
neden olanlara büyük bir ders içermektedir. Kanın kanla yıkanmayacağını, insan
yüreğinin sevgi ile dolu olmasının, olası düşmanlıkların önünü kestiğini bundan
daha iyi belgeleyecek kanıt bulunmamaktadır. Gelibolu’nun en sadık konukları,
evlatlarını bu topraklarda bırakmış olanların yakınları, o topraklarda
ikiyüzelli bin insanını yitirmiş bizler tarafından büyük bir hoşgörü konuk
edilmektedir. Tek başına bu bile,sorunların barışa teslim edilmesi gerektiğini
göstermektedir.24.03.2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder