ÜNİVERSİTEDEN BAKIŞ
Prof.Dr.Mustafa Altıntaş
ÜNİVERSİTENİN
SEFALETİ, YÖK’NUN KORSANLIĞI
Faşist yönetimlerinin
kırmızı çizgilerinden başta geleni bilim insanları ile bilim kurumlarıdır.
Bilim insanlarını teslim almak ve bunu beceremeyince de tasfiye etmek, bilim
kurumlarını da bilim üretir konumundan çıkartarak, kendi kör ve acımasız
yargılarını geçerli kıldırıcı merkeze dönüştürmek,
başlıca yöntemlerindendir. 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 askeri faşist
darbelerin ilk kapısını çaldıkları ve çatısını çökerttikleri kurum
üniversiteler ve mesleklerinden kopartılanları ise üniversite öğretim üyeleri
olmuşlardır.
Türkiye siyasal yaşamında
ikinci bir “12 Eylül”, 2010’da gerçekleştirilmiştir. Yapılan Anayasa
değişikliği ile, demokratik, laik ve sosyal hukuk devletinin tüm kalelerine AKP
bayrağı çekilerek teslim alınmıştır. Bu teslimiyetin pekiştirilmesi ve
güçlendirilmesi, 10 Ağustos 2013’de Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasında
gerçekleştirilmiştir. Teslim alınan kurumlardan birisi de YÖK ve üniversite
olmuştur. Böyle bir eylemin altında yatan temel amaç ise, tüm eğitim-öğretim
düzeneğimizin ve bu arada yükseköğretimin
“kinci ve dinci kuşaklar”
yetiştirici fidelikler olarak tasarlanması ve bunun uygulamaya sokulmasıdır.Bunun
örneklerini sizinle paylaşmak isterim.
Üniversite kadrolarının ne denli sefillik içinde olduğuna ilişkin tek
bir örnek vereceğim. Sebahattin Zaim Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Bülent
Arı’dan söz edeceğimi kestirmişsinizdir. Bu Bülent’in adının belleğinize
kazınmasını istemekteyim. Öneminden değil, bilimsel erkinden, bilgisinin
derinliğinden değil, zararının önlenmesi gerektiğindendir.
Bu Bülent, katıldığı bir tv
yayınında, “okuma oranı arttıkça kendisini afakanların
bastığını,ve cahil, okumamış halka daha çok güvendiğini, ülkeyi ayakta tutacak
olanların okumamış cahil halk olduğunu, Türkiye'nin en tehlikeli
kesiminin okumuş kesim olduğu” benzeri inciler
serpip,zırvalar saçtı. Bu saçmalıkları
önce toplumla kafa bulma olarak yorumladım. Ancak, programı yeniden izlediğimde
ise, cehaleti kutsayan, akıl ve bilimi yere batıran bu adamın tam bir “diplomalı cahil ve zavallı ” olduğu
sonucuna vardım. Eğer bu Bülent’in söylediklerini ciddiye alırsak ve elindeki diplomalar,
o’nu, Türkiye için en tehlikeli olarak nitelendirdiği okumuş kesim arasına
yerleştiriyorsa, tez elden “kafese
kapatılarak” yada boynuna “dikkat,bu
okumuş adamdır.Sizler için çok tehlikelidir, uzak durun” levhasının
asılarak, toplumdan uzaklaştırılmasını önermekteyim. Övgülediği ve kutsadığı
okumamış, öğrenim görmemiş ve cahillerden olmadığından anlayış ve sezgisini
yitirmiş olan bu Bülent, “el şeyi ile
gerdeğe girmenin” rahatlığı içinde, “Türkiye’nin
geleceği ve gelecek kuşaklar için bizim gerekiyorsa ölmemiz gerekir” hamasetine
sığınırken, asıl incisini ve ne mal olduğunu “Erdoğan giderse tam bir felaketle karşı
karşıya kalırız" diyerek noktalamaktadır. İşte bu Bülent, günümüzde
yaratılmaya çalışılan, “yeni üniversite
öğretim elemanı” prototipidir ve yalnız değildir. Her geçen gün de, bu
türlerin sayısı artmaktadır. Bu prototipin çoğaltılması için görevli kılınan
YÖK ve üniversite rektörlükleri ise, Bülent türü sivrisineklerin üretildiği
bataklık işlevini yürütmektedir.
YÖK, 1981’den bu yana geçen sürede, her siyasal
iktidarın, daha doğrusu rejimin 35 yıldır “kırmızı
çizgisi” olmuştur. İktidar olmazdan önceki yada iktidardan gitme
sonrasındaki süreçte tüm siyasal partilerin ortadan kalkması yolunda ortak
düşünce sahibi oldukları YÖK, siyasal iktidarlara göre, kendilerini YÖK ve
üniversitelerin kapılarına bağlayan muktedirlerin emir ve komuta zincirine uyma
becerisini(!) başardığından, günümüze kadar ömrünü uzatmıştır. YÖK, bir yanı
ile cehaleti kutsayan yaratıkları üreten bataklık, öte yandan da bilime ,toplumuna,
insanlığa ve yüzyılların çabası olan evrensel ilkelere,değerlere olan borcunu
ödemeyi temel ilke gerçek bilim adamlarının canına okumak için şeytanın aklına
gelmez kötülükleri üreten merkez olmuştur. Bunu önümüzdeki yazımda örnekleyeceğim.31.03.2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder