30 Mart 2016 Çarşamba

ÜNİVERSİTEDEN BAKIŞ
Prof.Dr.Mustafa Altıntaş

ÜNİVERSİTENİN SEFALETİ, YÖK’NUN KORSANLIĞI

Faşist yönetimlerinin kırmızı çizgilerinden başta geleni bilim insanları ile bilim kurumlarıdır. Bilim insanlarını teslim almak ve bunu beceremeyince de tasfiye etmek, bilim kurumlarını da bilim üretir konumundan çıkartarak, kendi kör ve acımasız yargılarını geçerli kıldırıcı merkeze  dönüştürmek, başlıca yöntemlerindendir. 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 askeri faşist darbelerin ilk kapısını çaldıkları ve çatısını çökerttikleri kurum üniversiteler ve mesleklerinden kopartılanları ise üniversite öğretim üyeleri olmuşlardır. 

Türkiye siyasal yaşamında ikinci bir “12 Eylül”, 2010’da gerçekleştirilmiştir. Yapılan Anayasa değişikliği ile, demokratik, laik ve sosyal hukuk devletinin tüm kalelerine AKP bayrağı çekilerek teslim alınmıştır. Bu teslimiyetin pekiştirilmesi ve güçlendirilmesi, 10 Ağustos 2013’de Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasında gerçekleştirilmiştir. Teslim alınan kurumlardan birisi de YÖK ve üniversite olmuştur. Böyle bir eylemin altında yatan temel amaç ise, tüm eğitim-öğretim düzeneğimizin ve bu arada yükseköğretimin  “kinci ve dinci  kuşaklar” yetiştirici fidelikler olarak tasarlanması ve bunun uygulamaya sokulmasıdır.Bunun örneklerini sizinle paylaşmak isterim.

Üniversite kadrolarının  ne denli sefillik içinde olduğuna ilişkin tek bir örnek vereceğim. Sebahattin Zaim Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Bülent Arı’dan söz edeceğimi kestirmişsinizdir. Bu Bülent’in adının belleğinize kazınmasını istemekteyim. Öneminden değil, bilimsel erkinden, bilgisinin derinliğinden değil, zararının önlenmesi gerektiğindendir.

Bu Bülent, katıldığı bir tv yayınında, “okuma oranı arttıkça kendisini afakanların bastığını,ve cahil, okumamış halka daha çok güvendiğini, ülkeyi ayakta tutacak olanların okumamış cahil halk olduğunu, Türkiye'nin en tehlikeli kesiminin okumuş kesim olduğu”  benzeri inciler serpip,zırvalar saçtı.  Bu saçmalıkları önce toplumla kafa bulma olarak yorumladım. Ancak, programı yeniden izlediğimde ise, cehaleti kutsayan, akıl ve bilimi yere batıran bu adamın tam bir “diplomalı cahil ve zavallı ” olduğu sonucuna vardım. Eğer bu Bülent’in söylediklerini ciddiye alırsak ve elindeki diplomalar, o’nu, Türkiye için en tehlikeli olarak nitelendirdiği okumuş kesim arasına yerleştiriyorsa, tez elden “kafese kapatılarak” yada boynuna “dikkat,bu okumuş adamdır.Sizler için çok tehlikelidir, uzak durun” levhasının asılarak, toplumdan uzaklaştırılmasını önermekteyim. Övgülediği ve kutsadığı okumamış, öğrenim görmemiş ve cahillerden olmadığından anlayış ve sezgisini yitirmiş olan bu Bülent, “el şeyi ile gerdeğe girmenin” rahatlığı içinde, “Türkiye’nin geleceği ve gelecek kuşaklar için bizim gerekiyorsa ölmemiz gerekir” hamasetine sığınırken, asıl incisini ve ne mal olduğunu “Erdoğan giderse tam bir felaketle karşı karşıya kalırız" diyerek noktalamaktadır. İşte bu Bülent, günümüzde yaratılmaya çalışılan, “yeni üniversite öğretim elemanı” prototipidir ve yalnız değildir. Her geçen gün de, bu türlerin sayısı artmaktadır. Bu prototipin çoğaltılması için görevli kılınan YÖK ve üniversite rektörlükleri ise, Bülent türü sivrisineklerin üretildiği bataklık işlevini yürütmektedir.

YÖK, 1981’den bu yana geçen sürede, her siyasal iktidarın, daha doğrusu rejimin 35 yıldır “kırmızı çizgisi” olmuştur. İktidar olmazdan önceki yada iktidardan gitme sonrasındaki süreçte tüm siyasal partilerin ortadan kalkması yolunda ortak düşünce sahibi oldukları YÖK, siyasal iktidarlara göre, kendilerini YÖK ve üniversitelerin kapılarına bağlayan muktedirlerin emir ve komuta zincirine uyma becerisini(!) başardığından, günümüze kadar ömrünü uzatmıştır. YÖK, bir yanı ile cehaleti kutsayan yaratıkları üreten bataklık, öte yandan da bilime ,toplumuna, insanlığa ve yüzyılların çabası olan evrensel ilkelere,değerlere olan borcunu ödemeyi temel ilke gerçek bilim adamlarının canına okumak için şeytanın aklına gelmez kötülükleri üreten merkez olmuştur. Bunu önümüzdeki yazımda örnekleyeceğim.31.03.2016

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder