Akademisyen Altıntaş: HDP,
CHP’nin de meşruiyetinin güvencesidir
14 Mayıs 2017
YÖK Yüksek Disiplin Kurulu Üyesi Prof.
Dr. Mustafa Altıntaş, “Artık cin şişeden çıkmıştır. Kürt siyasal hareketi
baskı, yıldırma ve korkuyla tasfiye olmaz” dedi ve CHP’nin bu tasfiye içindeki
payının “HDP’yi rakip görmesinden” kaynaklandığını söyledi.
Türkiye, kritik ve önemli
gelişmeler yaşıyor. Bir yandan kuşkulu referandum sonuçları üzerinden inşa
edilmeye çalışılan yeni siyasal sistem, öte yandan ağırlaşan ve kriz haline
gelen sorunlar. Bütün bu gelişmelerin içinde bir de Kürtlere ve muhaliflere yönelik
sistemleşen saldırılar. Türkiye’nin önemli entelektüellerinden biri olan ve
yaratılan korku atmosferine rağmen Türkiye’nin vicdanı sayılan YÖK Yüksek
Disiplin Kurulu Üyesi, Eğitim Sen Temsilcisi Prof. Dr. Mustafa Altıntaş,
Türkiye’deki sorunlar, HDP, AKP ve CHP’de yaşanan gelişmeler, Kürt siyasetine
ve muhaliflere yönelik saldırılara ilişkin dihaber’in sorularını yanıtladı.
* Referandum tartışmalı bir şekilde kabul edildi. Tartışmalar sürüyor, ne
dersiniz?
Türkiye, 12 Eylül 2010’dan bu yana
gerçekte sürekli olarak bizzat iktidar tarafından gerçekleştirilen bir darbeler
silsilesi yaşıyor. Referandumda hukuk güvencesinin ortadan kalkmaması için
toplumun geniş kesimleri büyük emekler verdi. Fakat verilen bu emekler seçimin
güvenliğini sağlamakla görevli olan YSK tarafından son anda, oylamaların
nihayetin erdikten oyunun kurallarını bir kısım manipülasyonlara kapı aralamak
amacıyla değiştirildi. Hukuk organı tarafından yapılan bu darbe Türkiye’nin yazgısını değiştirdi.
* Yüksek Seçim Kurulu’nu (YSK) işaret
ettiniz ama yargının başka kurumları da tartışılıyor?
Evet. Danıştay
Başkanı kendisi hukukçu değildir, benim programından mezundur. Öğrencim olup
olmadığını anımsamıyorum. Bu bir parti militanı gibi Erdoğan’ın da ötesine de
geçerek bu referanduma meşruiyet kazandırmaya girişti. Danıştay Başkanının bu
türden bir kimlik değişimine girmesi bile tek başına yapılan şaibeyi gösterir.
Dürüst bir halk oylaması olsa, sanırım yüksek yargıçların bu türden bir
savunuya girmesi gerek olmazdı. Bu bile hayırcıların kuşkularından haklı
olduklarının kanıtıdır. OHAL koşullarında ve KHK desteği ile yapılan
düzenlemeler darbenin aşamalarıdır. Bütün bunlara rağmen hükümet meşruiyet
sorunu yaşıyor.
* Bu tartışmalar arasında AKP’nin kongreye
gitmesi neyin işaretidir?
AKP 3’üncü kez
olağanüstü kongreye gidiyor. Olağanüstü kongreler esasında sorun olan
partilerde olur. Diyelim ki HDP’de olduğu gibi yönetim kademelerine yönelik
yargı eliyle yürütülen bir darbe vardır. Onun yarattığı boşluğu doldurmak
amacıyla olağanüstü kongreye gidebilirsiniz. Buna bir diyeceğim yok. Ama
iktidarı kazanmışsınız, 1 Kasım seçimlerinden sonra 2 tane hükümet kurmuşsunuz.
Bunlardan biri seçimi kazanan Davutoğlu hükümetidir, sonra ona bir darbe
yapmışsınız sonra Binali beyle birlikte atanmış bir hükümet kurmuşsunuz. Şimdi
ise atanmış başbakanı ve hükümeti de tasfiye ederek bir süreç yaşanıyor. AKP
başlangıçtan bu yana safra gördüğü kadrolarını tasfiye ediyor. Kuruculardan kaç
kişi kaldığını sormak lazım. Ya da Erdoğan’ın yakın çalışma arkadaşları ve
yazgı arkadaşları aynı yağmur altında ıslanan kaç arkadaşı var bunlara bakmak
lazım.
* 20 Mayıs’ta HDP’nin, 21’inde
Erdoğan’ın genel başkan seçileceği AKP’nin kongresi var. Peş peşe gelen bu iki
kongre arasında ne tür farklar var?
HDP’nin kongresi
zorunlu nedenlerden kaynaklanıyor. Hukuksal bir darbe yapılmış HDP’ye karşı.
Türkiyelileşme iddiasında olan HDP’yi bölgeye sıkıştırma çabasıdır bu. CHP’yi
kıyı kentlere sıkıştırma operasyonu var. Yani bu muhalefet partilerinin Türkiye
partisi olmasına AKP izin vermiyor. AKP açısından da esas olarak AKP’nin de
partileşme süreci halen tamamlanmadı. AKP Erdoğan’ın mülkü olarak varlığını
sürdüren bir kuruluştur. Çünkü organları karar veremiyor. Binali Yıldırım
kongre tarihinin ileri bir tarihte olacağını açıklamasına rağmen mülkün ana
sahibi olan Recep Tayyip Erdoğan 21 Mayıs için Kongre kararı aldı. HDP’nin
yaptığı kurultay içsel sorunlarından kaynaklanmıyor. Dışsal bir baskı ile hukuk
adına yapılan zorlamalarla milletvekilliklerinin düşürülmesi ile HDP yeniden
kendisini toparlama ve organlarını toparlama çabasına zorlandı. Sorunu yaratan
HDP’nin içindeki gelişmeler değil, sorunu yaratan HDP’nin Türkiye partisi
olmasına izin vermeyen AKP zihniyeti ve kendisidir.
* MHP’de de ciddi tartışmalar var…
HDP’nin
tasfiyesine en büyük desteği veren parti MHP’dir. MHP aynı zamanda sürekli
muhaliflerini tasfiye etmektedir. MHP tabanın sesini yansıtan bir parti
olmaktan çıktı. Bir politbüro var MHP’de ve bunlar dikkat ederseniz tabanlarına
karşı tutum aldı. Son halk oylamasında MHP’nin önemli kısmı hayırcı olarak
ortaya çıktı.
* Asıl tartışma AKP’den beklenirken,
CHP’de kurultay tartışmaları, “kapının önüne koyarım” restleri, disiplin
süreçleri devreye girmeye başladı. CHP’deki bu gelişmeler neye işaret ediyor?
Kemal
Kılıçdaroğlu’nun parti liderliğine geçmesi, AKP ve FETÖ ortaklığı sırasında
gerçekleştiği, bizzat bu kumpası gerçekleştirenler tarafından ifade ediliyor. O
zaman bu özel yaşam değildir diyen Erdoğan daha sonra bunu FETÖ üzerine
yamanması için ‘kumpas’ var demeye başladı. Kılıçdaroğlu’nu toplumun önüne
çıkaran Deniz Baykal olmuştur. Baykal, Kılıçdaroğluna mesleği gereği bir kısım
yolsuzluklar dosyasının kamuoyuna açıklaması görevini verdi. Kılıçdaroğlu
müfettiş ve denetçi mesleğinden dolayı yaptırılan hizmetlerden dolayı kamuoyu
önüne çıkarıldı. Bu Kılıçdaroğlu’nu popüler yapmıştı. Kılıçdaroğlu’nun adaylığı
öne çıkınca kendisini tanıdığım için kendisine mektup gönderdim. Dedim ki parti
içindeki desteğinizden çok sizin halkta desteğiniz var, o yüzden CHP’deki kimi
kontların denetimine girme. Genel Başkanlıktan sonra ikinci bir mektup yazdım
ve dediğim dedik politikasına hiç sapma, sen sanki iktidardaymışsın gibi
yapmanız gereken politikaları gündemde tut, AKP’yi esas alma dedim.
* Peki şimdi?
Referandum
sonrasında da yaşananlara ilişkin bir mektup daha yazmayı düşünüyorum. Esasında
partinin önünü açmaya ve yeni bir sayfa açmaya dönük olarak kendi rızasıyla
genel başkanlıktan ayrılması gerekir. Çünkü bana göre katıldığı her seçimde
yüzde 25 barajına takılan CHP’nin yeniden toparlayıcı olması oldukça güç. O
bakımdan yeni sese gereksinim var. Tıpkı Baykal’dan sonra Kılıçdaroğlu’na
gereksinim doğmuş ise, bugünde başarısızlığı kanıtlanmış olan ve giderek de her
an toplumsal tepkiyi pasifize etmekle görevliymiş gibi frene basan, bir
söyledikleri ertesi gün yalanlanan, sine-i millet açıklaması yapan Sayek’in
hemen grup başkanvekili tarafından yalanlaması gibi yanlışları CHP konusunda
kuşku yaratıyor. 2019’da erken seçim olursa Kılıçdaroğlu’nun bu haliyle
kitleler önünde engel olacağını düşünüyorum. Çünkü liderlik yapamıyor, partide
değişimi işaret eden Fikri Sağlar gibi isimlerin istemlerinin saraydan
yönetildiğine ilişkin kuşku yaratmıştır. Bu ciddi bir iddia ise Kılıçdaroğlu
bunu açıklamak zorundadır.
* CHP’deki bütün bu tartışmalar sadece
Kılıçdaroğlu’nun liderlik sorunundan mı kaynaklanıyor? Örneğin CHP’de,
sol-sosyal demokrat kimliğine dönük arayışlar yok mu?
Türkiye’nin
gereksinimi ciddi bir sol partidir. Etnik,
dinsel, inançsal, mezhepsel birlikteliğin sağlandığı bir sol parti değil. Tam
tersine emeğin egemenliğini savunan bir sol partiye ihtiyaç vardır. CHP’yi de
kurtarmak için de solda ciddi bir partiye
ihtiyaç var. Tıpkı DİSK’in desteği ile kurulan Türkiye İşçi Partisi gibi. Bu
parti İnönü’yü bile ortanın soluna,
Ecevit’i Demokratik Sol’a zorlamıştır. O dönem Adalet Partisine benzeşme yerine
Adalet Partisi’nden uzaklaşma konusunda bir çabaya CHP’yi zorlayan emekten ve
halktan yana bir parti olmaya zorlayan bir partidir TİP. Bu konuda HDP benzer
bir işlev gördü ve CHP’yi esasında zorlaması gerekiyordu. Kürt sorunun çözümü, CHP’nin HDP’nin yanına yaklaşmasına bağlıdır. Kürt sorunu
Kürtlerin değil, Türklerin sorunudur. Çünkü Kürtler benim yurttaşımdır, o
yüzden bu sorunu çözmek bizlerin
(Türklerin) sorunudur.
* Son günlerde çokça ifade edilen
ittifak arayışlarına sizde işaret ediyorsunuz. Ama CHP’nin başından beri
Kürtlerle, HDP ile yan yana görünme korkusu var…
CHP’nin HDP ile
yan yana görünme kaygısı yanlıştır. Çünkü CHP tanrıdan bir ferman getirse ve
‘CHP HDP ile herhangi bir biçimde ilişki içinde değildir’ diye bir belge
getirse bile, rakipleri olan iktidar partisi ile onun destekçisi olan MHP,
CHP’yi kitlesinden uzaklaştırmak amacıyla HDP ile ittifak halinde
gösterecektir. Yani hayır diyenlerin hepsi başlangıçta teröristti, sonra
FETÖ’cü oldular. O bakımdan CHP’nin kendisini sakınması, uzaklaşma ile mümkün
olacak bir şey değildir. Tam tersine eğer Türkiye’nin sorunlarını çözecekse CHP, HDP’nin Türkiyelileşmesi konusunda destek
olması gerekmektedir. HDP’nin itilmek istendiği bölge partisi konumundan
olabildiğince Türkiye partisi olmasına katkı sağlaması gerekir. HDP’nin
meşruiyeti CHP’nin de meşruiyetinin güvencesidir.
* Peki, bu koşullarda böylesine geniş
bir ittifak mümkün mü?
Erdal Bey
(İnönü) bunu başardı. 1991 seçimlerinde partileşme sürecini tamamlayamamış olan
Kürt yurttaşlarımızı parlamentoya taşıdı. Ondan sonra birliktelik yürüyemedi.
Günümüzde de bu birlikteliği sağlamak ve ittifakı sağlamak CHP’ye düşen bir
görevdir. HDP’nin buna evet demesinden önce CHP’nin bu niyeti ortaya koyması
gerekir. HDP durduğu yerde duruyor ve Türkiye partisi olmaya çalışıyor. Buna
engel çıkarılıyor. Bu engeli kaldırmakla CHP barışa katkıda bulunur. HDP’nin
tasfiyesi konusunda ittifak yapmak dokunulmazlıkların kaldırılması konusunda
destek vermek, Türkiye’yi bugünkü çıkmazlara sürüklemiştir. CHP bu korkular
üzerinden ‘Herkes için bu dokunulmazlık kaldırılsın’ derken esasında
diğerlerine dokunulmayacağını, hedefin HDP
olduğunu biliyordu. Bilmesine rağmen bu oyunun figüranlarından biri oldu.
* HDP’nin bu kadar saldırıya
uğramasının, tasfiye edilmek istenmesinin nedenleri nedir?
HDP’nin en büyük
başarısı, 7 Haziran seçimlerindeki başarısı olan parlamentoda 3’üncü parti
kimliğine sahip olmasıdır. AKP 7 Haziran ve öncesindeki seçimlerde sahibi
olmadığı oyları devşirdi. Kürt seçmenlerin Kürt siyasal hareketinin bağımsız
adaylarla çıktığı yolda giderek partileşmesi ile AKP’nin en büyük rakibi oldu.
HDP’nin tarih sahnesine çıkması, AKP’ye
kazanmadığı seçmenin temsil etmesi gibi bir durumu ortadan
kaldırda. AKP’nin daha önce Güneydoğu Anadolu
bölgesinden aldığı oylara ve çıkardığı milletvekili sayısına bakın çok
orantısızdır. HDP’nin partileşmesi, AKP
açısından alarm zilleri çalmasına neden oldu. Irkçı, etnik milliyetçilik yapan
partileri harekete geçirdi. 7 Haziran seçimlerinden önce neredeyse Abdullah
Öcalan ile eşbaşkanlığı paylaşır görüntüsü sergileyen AKP, elinden, hak etmediği, temsilciliği onay görmemiş milletvekillerinin alınması ile birden ayıldı. Çözüm
sürecinin iktidarını tehlikeye atıldığı sonucunu gördü. Haziran seçimlerinden
sonra çatışmayı öne çıkardı ve böylece HDP’nin önünü kesti. 94 yılında böyle
bir şey yoktu. O zaman Kürt siyasi hareketinin böyle kitlesel destek bulma
durumu söz konusu değildi ve orada bireysel olarak tasfiye ettiler. SHP’nin
Kürt konferansına katılan Kürt vekiller ile ilgili aldığı tedbir bu uygulamaya
ve tasfiyeye yol açtı. Bugünde aynı şey dokunulmazlıkların kaldırılması
konusundaki desteğe benziyor. O dönem DYP, ANAP, MHP’ye verilen destek
günümüzde CHP tarafından AKP’ye ve MHP’ye verilmiştir dokunulmazların
kaldırılması meselesinde görülüyor.
* Kürt hareketini tasfiye etme isteği
yıllardır sürüyor. Bu mümkün mü?
Bence artık cin
şişeden çıkmıştır. Kürt siyasal hareketini baskı, yıldırma ve korku ile falan
siyaset sahnesinin dışına düşürme söz konusu olmaz. Kürt siyasi hareketi artık
tasfiye olmaz. Çünkü Kürt kökenli insanlarımız var ve onların sorunları var ve
bu insanlar bizim insanlarımız ve sorunlarımız. Tasfiye etmek! Kürtleri mi
ortadan kaldıracağız. Siyasal hareketlerin temsil ettiği bir kitle var ise…
Bakın Türkiye’nin partiler mezarlığına döndüğünü görürsünüz çünkü arkalarında
seçmen kalmamıştır. ANAP’ı, DYP’yi, Adalet Partisi’ni göremezsiniz. Seçmenleri
dağılmıştır ama Kürt siyasal hareketinin arkasındaki siyasal arkasındaki siyasal
destek yalnızca Kürt kökenli insanlarımızdan değil bugün sosyalistlerin, sosyal
demokratların bir kısmının da desteğini bulmuştur. 7 Haziran bunun
göstermiştir. Kürt kökenli seçmenlerin yanına saydığın kesimlerin eklenmesi
çatışma stratejisinin hayata geçirilmesinin başlıca nedenidir. O nedenle bu
buluşmayı tarumar etmek istiyorlar.
* CHP’nin dokunulmazlıkların
kaldırılmasında devreye girmesinin, işbirliği yapmasının nedeni nedir?
CHP’nin rakibi
AKP ya da MHP değildir, HDP’dir. HDP’ye Türkiye’nin batısından destek
verilmesinin nedeni HDP’nin Kürt sorunu ile Türkiye’nin sorunlarını
birleştirerek çözme arayışıdır. Bu konuda CHP seçmeninden HDP’ye kayış söz
konusu oldu. CHP’nin AKP ve MHP ile birlikte dokunulmazlıkların kaldırılma
doğrultusunda oy vermesinin bu korkunun sonucudur. HDP’yi kendisine rakip
görmesidir. 7 Haziran’da çoğu CHP’li HDP’ye yönelmiştir. Ben oyum ile CHP’ye
fazladan bir milletvekili kazandırmak yerine oyumla barajın aşılması halinde
HDP’nin çıkaracağı 80 milletvekili için oy kullandım. Bunun önünü kesmek için
CHP, AKP-MHP birlikteliği ile işbirliği yapmıştır. Dokunulmazlığın
kuldarılmasına destek vermek en büyük yanlıştır. Hem
Balbay’ı, Haberal’ı içeriden almak için mücadele veriyorsunuz ama öte yandan
HDP eş başkanlarının içeriye tıkılmasına destek veriyorsunuz.
* Kürt sorunu gittikçe uluslararası
alana taşınıyor. Cumhurbaşkanı, Moskova ve Washington’a her gittiğinde bu
sorunu konuşuyor, asıl aktörler ise devre dışı…
Kürtler kendi
sorumumuzu kendimiz çözelim dediler ve bunun yeri de esas olarak TBMM’dir. Eğer
siz sorun çözecek insanları, Kürt siyasal önderleri, sorunun tartışılacağı
platformlardan uzak tutarsanız, hapse atarsanız o taktirde bu aktörlerin yerine
başka aktörler ve sözcüler ortaya çıkacaktır. Bugün eğer, Türkiye’de Türklerin
sorunu olan Kürt sorununu yabancı müdahalesi ile çözmek gibi çıkmaz sokağa
zorlayan, iktidarın, muhalefetin desteği ile uyguladığı yanlış politikalardır. O
nedenle yeniden masanın kurulması gerekir. Masadaki aktörlerin yeniden bir
araya gelmesi gerekiyor ki uluslararası figüranlar çekilsinler. Biz kendi
sorunumuzu çözmeliyiz, yoksa bizi çözerler. Bugün Türkiye darmadağın bir
durumdadır. Bırakın Kürtleri, hangi Türk yurttaşı şurada gününden mutlu,
geleceğinden umutlu. İki insanın el ele tutuştuğunu görebiliyor musunuz? Böyle
kindar bir toplum yarattık. Kürtler ile Türkleri bir birine düşürdük. Bunu
yaparsak, şurada iki kişi kavga ederse araya bir hakem girer. Bunun sonu yok
çözüme de katkısı olmaz. O nedenle Türkiye’de sorunun tarafları ile oturup
konuşmamız gerekiyor.
* Bir akademisyen olarak Nuriye Gülmen
ve Semih Özakça açlık grevini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Burada devletin
bu insanlarla konuşması lazım. Bakın OHAL mağdurları konusunda Nuriye ile Semih
işte orada. Bu insanlar OHAL mağdurlarının temsilcisi olarak bedenlerini ölüme yatırmıştır.
Başbakan ‘Habersizim’ diyor. Ankara’nın göbeğinde olan bir olayı bilmiyorsan “sen neyden haberdarsın arkadaş?” derler insana.
Kenan Kırkaya – dihaber
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder