30 Aralık 2016 Cuma

Değerli Paydaşlarım, Özgür Mumcu ile sizleri köşe yazısında birkaç kez  biraraya getirmiştim. Aramızdan 24 Ocak 1983'de kopartılan Uğur Mumcu doztumuzun yetişmesine katkıda bulunduğu ve bizlere armağan ettiği oğlu, bu kez de, iki siyasal aktörün dünkü söylemleri ile bizi buluşturup, insan kalitemizin düzeysizliğini, çıkarlara nelerin, hangi ilkelerin, değerlerin kurban edildiğini sergilemektedir. Yeni yılın başlamasına iki gün önce yazılan bu yazıyı, size yeni yıl armağanı olarak ve bu düzeysizlikleri, bu kör çıkarcılığı 2017 ve izleyen yıllarda yaşamamak dileklerimle paylaşmaktayım.



ÖZGÜR MUMCU ; BUGÜNDEN SORMUŞ OLALIM,Cumhuriyet,29.12.2016
"Erdoğan at üstünde durmayı nasıl beceremediyse, ülke yönetmeyi de aynı şekilde beceremedi.” Sert laflar ki söyleyenin başını hem de püsküllüsünden belaya sokar. “AKP hükümeti, yanlış ekonomi politikası sonucu bayramları da millete zehir etti. İnsanlarımız gülmeyi unuttu. Beceriksizlik ve yetersizlikle, Türkiye’yi krizle karşı karşıya bıraktılar.Paçalarından yolsuzluk akıyor. Türkiye’de ihale ve yandaş belediyeciliği yapılmaktadır.” Yanlışlıkla takside bunu söylesen dilini ısırırsın. Bir de taksi şoförü sözlerini gizlice kayda alıp da savcılığa gider mi diye bir hafta uyku uyuyamazsın. 

Ey Recep Tayyip Erdoğan, boyun eğdin, emir eri oldun, milletin ümitlerini boşa çıkardın. Boyan döküldü Tayyip Erdoğan.” Bu cümleyi yazmaya çalışsanız, bilgisayarınızın silme tuşu sizi kurtarmak için kendi kendine çalışmaya başlıyor. Ancak beşinci denemede kâğıda geçirebiliyorsunuz"

Bu sözler İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya ait. Şu anda kendisi İçişleri Bakanı. Hükümet sözcüsü Numan Kurtulmuş’un bugün cesaret edip söylese muhtemelen hapisten kurtulamayacağı meşhur sözü zaten unutulmadı: “Harun olmaya geldiler, Karun oldular. Biz AKP gibi firavunlaşmayacağız.” Hele “Erdoğan’ın kalbi Ali diyor, dili Muaviye söylüyor” sözü. Hababam Sınıfı Tatil’de filminde Kemal Sunal’ın canlandırdığı İnek Şaban karakterinin meşhur “aramızda casuslar olabilir” repliğini hatırlatan “aramızda sinsi AKP’liler var” çıkışını unutmak ne mümkün.

Bu iki şahıs da parti genel başkanıydı. Seçmenden AKP karşıtı bir söylemle oy toplamışlardı. Sonra aldıkları oyların kuvvetiyle kendilerine AKP’de yer buldular. Sayın Bahçeli de benzer bir yola girdi. Eh partisi diğerlerininki kadar ufak çaplı değil. Milletvekilleri, belediye başkanları falan var. Muhtemelen pazarlık gücü de Soylu ya da Kurtulmuş’tan fazladır. Ancak bu tuttuğu yolun benzer bir yol olduğu gerçeğini değiştirmez.

AKP, memleketin bütün sağ partilerini, o partilerin liderlerine rahat koltuklar vererek kendi bünyesinde topluyor. Başkanlık rejimine geçilirse MHP’den geriye ne kalacağı belirsiz. Ancak bu, rejim değişikliğinde Meclis’ten geriye ne kalacağı sorusunun yanında çok da önemli değil. Siyasi kariyerini şahsi partisini anahtar teslim AKP’ye teslim ederek bitirmek istemiş olabilir. Kendi bileceği iştir. Gelgelelim bunu yaparken bütün memleketi de anahtar teslim bir şahsa devretmek üzeredir.

Anayasa hukukunun biraz kıyısından köşesinden geçmiş herkes bu anayasa değişikliğinin neticeleri konusunda mutabık. Ortaya çıkacak metne bir anayasa demek bile mümkün değil. Prof. Kemal Gözler’in yerinde tespitiyle şayet bu değişiklik gerçekleşirse artık bir “sahte anayasa” ile yönetileceğiz.

Bütün kuvvetlerin tek bir kişiye verilmesini sağlayan ve bunu sanki kurumlar hâlâ varmış gibi perdeleyen bir anayasa. Hadi Süleyman Soylu bakan oldu. Numan Kurtulmuş Harun olamadı ama hükümet sözcüsü oldu. Devlet Bahçeli ne olacak? Hangi vaatler, hangi sözler bir siyasetçiye hem partisini hem de ülkesini bir kişiye teslim etmeyi kabul ettirir? İleride muhakkak ortaya çıkacaktır. Biz de bugünden sormuş olalım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder