Değerli
Paydaşlarım, 10 Aralık 2016,Cumartesi günü, Besnililerin bir araya geldiği bir toplantıda İstanbul-Şişli’de, BEV
Merkezinde idim. Bizler de hem telefonlarımıza gelen iletilerden ve hem de ardı
ardına gidip-gelen can kurtaranlardan ötürü bilgilendik, 44 canımızı alan ve
yüzü aşkın insanımızın yaralanmasına neden olan bombalı-canlı bombalı
saldırılardan. Evrensel İnsan Hakları
Günü’nde yaşadığımız bu insan kırımı, öncelikle en dokunulmaz olan
insanın yaşamdan kopartılmasına neden oldu. Saldırı sonrasında gerek bu
saldırıyı/insan kırımını üstlenen TKA ve gerekse kimi kendini ve aklını
yitirmiş devlet görevlilerinin büyük bir sorumsuzluk ile intikam çağrılarının
tanıklığını yaptık. İki Cumhuriyet yazarı, Aydın Engin TAK’a, Tayfun Atay
ise,aklını yitirmişçesine intikam çağrısı yapanlara yönelik iki yazı yazdılar. Bu
iki yazı, akla çağrı anlamını taşımaktadır. Okumanızı ve yargılarınızı bu
süzgeçlerden geçirmenizin yararlı olacağını düşünmekteyim. Bir daha ne şehitler
için ağıt yakmak,ne yaralılar için şifalar dilemek ve ne de tabutlar başında
içerikten ve içtenlikten yoksun, birbirini yineleyen söylevler dinlemeye gerek
kalmaz umutlarımla.14.12.2016
Aydın Engin-Cumhuriyet,14.12.2016
Anlat bakalım TAK!..
Üç gün önce, cumartesi akşamı, İstanbul’da Dolmabahçe Stadı’nın
bitişiğinde, maç sonrası kalabalığı yeni dağılmışken, artık toparlanıp gitmek
üzere otobüslerine binen ya da binmeye hazırlanan çevik kuvvet polislerini
hedef alan bombalı bir saldırıgerçekleştirdiniz. 44 yurttaş orada can verdi.
37’si polis memuru, 7’si de sivil. 150’yi aşkın yurttaşı da yaraladınız.
Kimileri ağır yaralı; kimileri yaşam boyu sakat kalacağı yaralar aldı.
Örgütünüzün adı TAK. Bu bir kısaltma. Açılmışı: Teyrenbaze
Azadiya Kürdistan.Türkçesi: Kürdistan Özgürlük Şahinleri.
Örgütünüzün ne olduğu, ne olmadığı üstüne binbir türlü söylenti var. Kimileri
sizi PKK’nin üstlenmek istemeyeceği ama destekleyeceği eylemleri yaptırttığı
bir “alt-örgüt” olarak tanımlıyor; kimileri PKK’yi “yumuşak” bulup
ondan kopanların kurduğu ve şiddeti alabildiğine tırmandırmaktan öte eylem
biçimi tanımayan, bilmeyen bir örgütlenme olduğunuzu söylüyor.
Bu ayrıntılar bu yazının konusu değil. Eski eylem sabıkalarınızı da sayıp
dökecek değilim. Sadece Dolmabahçe Stadı’nın dibinde patlattığınız bombalı
araçlı son “eylem”inizden söz ediyorum. Saldırıdan bir gün sonra “eylemi” üstlendiniz.
Üstlenirken bir de açıklama yayımladınız. Bir savcının “Teröristlerin
dolaylı propagandasını yapıyorsun”diye akıllara seza bir sonuç
çıkarıp soruşturma açması ihtimali nedeniyle buraya alıntılamıyorum. İsteyen
internette kolayca bulup okuyabileceği bir açıklamanızda istedikleriniz belli.
Anlaşılan kendinizi siyasal amaç ve hedefleri olan bir örgüt olarak
tanımlıyorsunuz. Hedeflerinizi de sıralamışsınız:
Öcalan’ın salıverilmesini istiyorsunuz. Bunun için ne yaptınız? Dolmabahçe Stadı’nın dibinde maç sonrası bombalı araç patlatıp 44 yurttaşın canını aldınız ve 150’yi aşkın yurttaşı yaraladınız.
Öcalan’ın salıverilmesini istiyorsunuz. Bunun için ne yaptınız? Dolmabahçe Stadı’nın dibinde maç sonrası bombalı araç patlatıp 44 yurttaşın canını aldınız ve 150’yi aşkın yurttaşı yaraladınız.
Devletin Kürt illerinde uyguladığı ahlak ve akıl dışı askeri yöntemlerden
dolayı Türkiye’de rahat bir yaşam sürdürülmesine engel olmak istiyorsunuz? Bunun için ne yaptınız? Maç çıkışı Dolmabahçe Stadı’nın dibinde bombalı
araç patlatıp 44 yurttaşın canını aldınız ve 150’yi
aşkın yurttaşı yaraladınız.
“Türkiye Halklarının bu faşizme artık dur demesi gerektiği”ni
öneriyorsunuz? Bunun için ne yaptınız? Maç çıkışı Dolmabahçe Stadı’nın dibinde bombalı
araç patlatıp 44 yurttaşın canını aldınız ve 150’yi
aşkın yurttaşı yaraladınız.
***
Şimdi son
eyleminizdeki hedeflerinize ve sonuçlarına bakıp bir cevap verin. Bana
değil kendinize cevap verin.
Bir: Öcalan’ın serbest bırakılmasını istemişsiniz. AKP iktidarı “Aman
bu TAK canımıza okuyacak. Hemen Öcalan’ı serbest bırakmalıyız” mı
dedi? Der mi? Yoksa hedefinizle eyleminiz arasında saçmalık sınırında bir
zıtlık mı var?
İki: “Türkiye halklarının bu faşizme artık dur
demesi gerektiği”ni önermişsiniz. Dolmabahçe’deki “eylem”inizden
sonra Türkiye halkları silkinip, toparlanıp “AKP’nin bu faşizan gidişine
artık dur deme zamanımız geldi” filan mı dedi? Yoksa “Teröre
karşı sadece askeri yöntemler öneren
AKP haklı olabilir. Bu iş başka türlü çözülmez. Hukuk mukuk palavra. İdam,
idam...” diyen zihniyet kol gezmeye mi başladı?
Üç: Bu hafta AKP’nin
faşizan gidişinin, oligarşik bir sisteme tırmanışının simgesi olan “cumhurbaşkanlığı” kılıflı başkanlık sistemi’nin
ülkeye nasıl bir demokratik felaket getireceğini tartışacaktık. O konu artık ve
sayenizde gölgelendi. Erdoğangillerin ekmeğine yağ
sürdünüz; konumlarını pekiştirdiniz; AKP’ye “Allah’ın lütfu” bir hizmet
sundunuz.
Sonuçları bu olan ve sadece bu olan “eylem”inizle hâlâ ve yine
övünecek misiniz? Yoksa (pek umudum yok ama)
külahınızı önünüze koyup “Biz kime hizmet ediyoruz” sorusuna
cevap mı arayacaksınız?..
Tayfun Atay-Cumhuriyet, 14.12.2016
İntikam lâfzı
devletin vasfına uymaz
İntikam, “karşılıklılık” (“reciprocity”) prensibi
temelinde insanlar ve topluluklar arasında gerçekleşen bir eylemdir. Ve “karşılıklılık”, birbirine
eşit sayılan taraflar arasında söz konusudur. İntikam, normatif bir
siyasal düzenin, yani bir hukuk ve yargı (adalet) sisteminin namevcut olduğu,
daha özlü ve somut ifadesiyle “devlet”in olmadığı yerde kendini
gösteren “primitif” bir adalet seçeneğidir.
İntikam, tarihsel süreçte aileler veya akraba grupları arasında belirmenin ötesinde, bir siyasal örgütlenme biçimi olarak kabile- aşiret yapılarında karşımıza çıkan bir olgudur. “Kan davası”, bu tip toplumsal-politik örgütlenmelerde intikamın “töre” kılınmış karşılığıdır. Ve devlet siyasal örgütlenmelerinde hukuk ne ise, cemaat, kabile, aşiret örgütlenmelerinde “töre” odur.
O yüzden hem bu coğrafyada, hem de bize komşu coğrafyalarda akraba
gruplarında, köy cemaatlerinde, kabile-aşiret toplumsallıklarında bu “töre”nin
yerleşikliğini ortadan kaldırmak, öncelikle devletlerin boynuna borçtur.
Devlet töreyi, kan davasını aşmaya ve onlarla ilişkili bir adalet seçeneği
olarak intikamla da (sarmaş dolaş olmaya değil) başa çıkmaya, hükmettiği
topraklarda yaşayanlar arasında yaygın intikamcı hesaplaşmaları gidermeye
çalışır.
Aksi takdirde
devlet, devlet olmaz.
Aynı şekilde, bir devletin ülke sınırları içinde bir terör eylemi
karşısında en üst düzey yetkili ağızlarından “intikam” lafzını
kullanması, sonrasında da bu lafzın tahrikiyle yine resmi görevlilerce gerçekleştirilen
bir takım “intikamcı”operasyonlar… Bunlar da o devletin devlet olma
vasfını zedeler. Onu terör örgütü ile muhatap, eşit ve “karşılıklılık” içinde
bir duruma getirir.
37’si polis, 7’si sivil, toplam 44 yurttaşın hayatını kaybettiği kanlı terör
eylemi karşısında devletin takındığı tavır, “intikam” kavram
ve pratiği üzerine yukarıdaki siyasal-sosyolojik açıklama çerçevesinden
bakıldığında bir güçlülüğe değil zafiyete işaret eder.
Olay korkunçtur ve toplumun, halkın, insanların soğukkanlılığını
kaybetmesini de, acıyı öfkeye kanalize etmesini de, intikamcı bir söylem, tutum
ve tavra savrulmasını da anlayabilirsiniz.
Ama devletin tam da bu intikamcı motivasyonun dışında ve üzerinde akli, adli, hukuki bir vakar içinde olmasını beklerken, neredeyse toplumu sollayan bir intikamcı söylem ve pratiğe teslim olmasını anlamak mümkün değildir. Aksine devlet adına kaygıya kapılmak kaçınılmazdır.
Kanlı saldırıların ardından ulusal hassasiyetin çok daha tehlikeli gelişmelere yol açacak şekilde doruğa çıktığı bir atmosferde, terörün failleri yakalanmamışken HDP teşkilatlarına baskınlar, yöneticilerine gözaltılar.İl binalarının duvarına “Geldik, yoktunuz. Yine geleceğiz!” yazmalar… İnsanları şöyle ya da böyle tweet attı diye gözaltına almalar… TAK’ın yaptıklarının öcünü HDP’den, Cem Mumcu’dan, ondan bundan almalar…
Ama devletin tam da bu intikamcı motivasyonun dışında ve üzerinde akli, adli, hukuki bir vakar içinde olmasını beklerken, neredeyse toplumu sollayan bir intikamcı söylem ve pratiğe teslim olmasını anlamak mümkün değildir. Aksine devlet adına kaygıya kapılmak kaçınılmazdır.
Kanlı saldırıların ardından ulusal hassasiyetin çok daha tehlikeli gelişmelere yol açacak şekilde doruğa çıktığı bir atmosferde, terörün failleri yakalanmamışken HDP teşkilatlarına baskınlar, yöneticilerine gözaltılar.İl binalarının duvarına “Geldik, yoktunuz. Yine geleceğiz!” yazmalar… İnsanları şöyle ya da böyle tweet attı diye gözaltına almalar… TAK’ın yaptıklarının öcünü HDP’den, Cem Mumcu’dan, ondan bundan almalar…
Bunlar bir “devlet”ten beklenecek davranışlar değildir. Olsa
olsa birbiriyle kan davasına tutuşmuş iki “eşit” topluluktan,
bir üyesini kaybetmiş olanın hiç ayırt etmeksizin diğer topluluğun üyelerini ya
da ona üye saydıklarını ve sandıklarını intikam için hedef yapmasını hatırlatan
bir görüntüdür bu.
Böyle yaparsanız terörü zayıflatmaz aksine güçlendirir; terör örgütünün de
ağzının payını vermek bir yana, aksine onu payelendirmiş olursunuz. Devlet,
intikam almaz, intikamı yok eder, etmeye çalışır.
Ayrıca devlet, güçlüyse eğer, sağlam ve sağlıklı bir mide gibidir, onu hiç hissetmezsiniz.
Ama bir devlet, sakinliğini, soğukkanlılığını, rasyonalitesini kaybedip intikam duygusuyla davrandıkça da mide ağrısından kıvrandıkça kıvranırsınız.
Ayrıca devlet, güçlüyse eğer, sağlam ve sağlıklı bir mide gibidir, onu hiç hissetmezsiniz.
Ama bir devlet, sakinliğini, soğukkanlılığını, rasyonalitesini kaybedip intikam duygusuyla davrandıkça da mide ağrısından kıvrandıkça kıvranırsınız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder