Bu mektup, Saraç öncesi YÖK Başkanı Prof.Dr.Gökhan Çetinsaya'ya ve YÖK-YDK Başkanlığına 3.08.2014 tarihinde yazılmıştır. Çetinsaya, bu mektubumu yazdıktan 3 ay 4 gün sonra, 7.11.2014 günü YÖK Başkanlığından azledildi. Bunu bugün yayımlamamın nedeni, dünün mağrurlarının,efendilerinin, günümüzün mağdurları,zavallıları durumuna düşebileceklerini anımsatmaktır. Bu mektup, bugün için de geçerli olup, isim değiştirerek,günümüz mağruru ve muktediri olan YÖK Başkanı Prof. Saraç'a da yazılsa(ki bu mektubumun yazıldığı tarihte YÖK başkan vekili idi)güncelliğini yitirmemiştir. Önemli olan muktedirlere,mağrurlara yanlışlarını, onların mağdur/zavallı konuma düşmeden söylemektir. 27.07.2016
Prof.Dr.Mustafa
Altıntaş
YÖK-YDK
Üyesi
(Eğitim-Sen
Temsilcisi Olarak)
Ankaralılar
Cd. 2480 Sok. Kafkas Sitesi,36
Çayyolu
/ Ankara
0 532
513 39 52
YÖK-
YÜKSEK DİSİPLİN KURULU(YDK) BAŞKANLIĞINA
(
YÖK-YDK Başkanı Sayın
Prof.Dr.GökhanÇetinsaya’nın Dikkatine)
Bilkent
/ Ankara
İlgi;
YÖK Başkanlığı’nın, Eğitim-Sen’e
09.05.2014 gün ve 28343 sayılı yazısı.
Sayın
Başkan
YÖK
ve getirdiği sistem, 7 Kasım 1981’den bu yana, akademiya dünyasının “karabasanı” olmuştur. YÖK Sisteminin merkeziyetçi ve başkan eksenli
yönetim biçemi, keyfiliğin, zorbalığın ve zalimliğin, zaman zaman yükselmesine kaynaklık etmiştir.
Başkanlarının tutumuna, kişiliğine bağlı olarak dönem dönem yükselen bu
zorbalıktan payını alanlardan bazılarının, yakınınızda görev yapanlar arasında
da olduğunu kestiriyorum. Ancak değişen bir şey olmamış, fırsat düştüğünde,
dünün “mağdurları, zulme uğrayanları”, günün
“mağrurları, zalimleri” olmaktan
kendilerini alıkoyamamışlardır. YÖK Başkanlığı’na başvurarak, sizden önceki
dönemde YÖK-YDK’nda karara bağlanan dosyaları, incelemek istemiştim. Bu
isteğime yanıt verilme gereği bile duyulmadı. Ancak, önerim, böyle bir
araştırmanın yapılmasına olanak verilmesidir. Böyle bir olanak verilir ise, YÖK
Başkan ve dönemlerini “zalimlik” açısından
değerlendirmek mümkün olacaktır. Kararlarından utanmayanların, yaptıklarının hukuk devleti ilkelerine, yasa
ve yönetmeliklere uygunluk taşıdığından kuşkusu olmayanların yapacağı
davranışın bu olduğu kanısındayım. Size, Başkanlığını yürüttüğünüz kurulun
geçmişinden bilgi sahibi olmanız ve ibret almanız için, Eğitim-Sen tarafından
yayımlanmış olan “YÖK ve Hukuk” adlı
yapıtımı öneririm.
Siz
YÖK’nun altıncı başkanısınız. YÖK Başkanlarına, yaptıkları ile baktığımızda,
bunlardan kimilerinin kamusal kaynaklarla kendilerine vakıf adlı özel
üniversite kurmuş olduklarını; öğretim elemanlarını günün despotlarına ihbar
ettiklerini; kimilerinin siyasal iradenin kulu konumunda görev yaptıklarından
ötürü milletvekilliği, bakanlık ve büyükelçilik ile ödüllendirildiklerini;
kimilerinin ise, siyasal iradeye yaranmak için kalıptan kalıba girdiklerini
görmekteyiz. Sizden önceki YÖK Başkanından yalnızca ikisinin, görev sürelerinin
bitmesinden sonra meslektaşları arasına dönebildiklerini görmekteyiz. Sizin
ise, görev döneminiz sonrasında, ne yapacağınızı bilebilmem mümkün olmamakla
birlikte, çabalarınızı siyasal ikballe ödüllendirmek yolunda “cemaatçi-hükümetçi/FGci-RTEcı” çizgisinde
salındığınız izlenimi, genel kabul görmektedir. YÖK üyelerinden çoğu da, görev
sürelerini, geleceklerinin ödüllendirilmesi doğrultusunda değerlendirmişler,
örneğin kendilerine yeni ikbal kapısı yaratmak amaçlı olarak, gerekli koşulları
taşımamalarına karşın açılmalarına ve kamu desteğinden yararlanmalarına
aracılık ettikleri özel/vakıf üniversitelerinde görev üstlenmişlerdir. Bunu,
darbe dönemlerinin çok yıldızlı komutanlarının, emekliliklerinden sonra
holdinglerde, bankalarda kapıştıkları yönetim kurulu üyelik/başkanlıklarına
benzetmekte sakınca olmadığı düşüncesindeyim.
Size
yazmamın zaman kaybı olup-olmayacağı konusunda duraksama göstermekteyim. Ancak,
döneminiz ile ilgili araştırıcılara katkıda bulunur düşüncesi ile, YÖK
Belgeliklerine bu mektubumu emanet etmek istiyorum.
Sizin
ile muhatap olmam, 1969 yılında başlayan akademik yaşamımın son yıllarına
rastgeldi. Bunun nedeni ise; üyesi olduğum
Eğitim-Sen’in,“4688 Sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları
veToplu Sözleşme Yasası”’nın19/f maddesi , 4/7/2005 – 2005/9138 B.K.KARARI ve 9.5.2012 günlü “Kamu Görevlileri Hakem Kurulu Kararı”nın
20. maddesinden kaynaklanan hak ve yetkiyi kullanarak beni, YÖK-YDK’na sendika temsilcisi olarak görevlendirmesidir.
Eğitim-Sen’in 20.12.2012 günlü
yetkilendirme ve görevlendirmesi
uyarınca, YÖK-YDK’nun 31.01.2013 günlü toplantısına katıldım. Katılmam da
ilginçlik taşımaktadır. Dosyası gündemde olan üyemizin çağrılması üzerine,
üyemiz ve avukatı ile birlikte toplantı salonuna girdim. Yerimi sormam
karşısında aldığım yanıt, şüpheli ve avukatı için hazırlanmış platforma bir
sandalyenin daha ekleneceği oldu. Bunun üzerine ben; “bir yanlış anlama var galiba, ben bu toplantıya YÖK-YDK üyesi olarak
katılmaktayım ve öteki Kurul üyeleri ile aynı hak ve yetkilere sahibim” demem
üzerine bir şaşkınlık yaşandı. Ve bana, “üye
olarak katılımınızı Kurul olarak görüşüp, sonrasında size bildirimde
bulunacağız” dendi. Ve az sonra toplantı salonuna davet edilerek, “toplantıya üye olarak katılmamın
gerektiğine karar verildiği” bildirildi. Üyelerimiz ile ilgili üç dosyanın
görüşülmesine geçildi ve önerilerim doğrultusunda, üç dosyanın görüşülmesi,
sonraki toplantıya ertelendi.
İzleyen toplantının tarihi, 28.02.2013
idi. Bu toplantı öncesinde Hukuk Birimi memurlarından Onur Muslu telefon
ederek, “anılan toplantıya katılmamın
uygun bulunmadığını” bildirdi. “YÖK-YDK
üyesi olarak muhatabımın Başkan olduğunu, bir bildirim söz konusu ise, bunun
Başkan tarafından yapılması gerektiği” yanıtını vererek, toplantı yerine geldim.
Toplantı yerine geldiğimde, tarafıma iadeli taahhütlü olarak gönderilen
26.02.2013 gün ve 9123 sayılı yazı iletildi. YÖK Başkanı olarak Prof.Çetinsaya
tarafından imzalanan bu yazıda; üç sendika üyemiz hakkında üniversite
önerilerinin görüşülmesi sırasında “sendika
temsilcisi sıfatıyla bulunma talebinize ilişkin Kurulumuz Mevzuat Komisyonu
tarafından hazırlanan görüş, 28.02.2013 tarihinde yapılacak olan Yükseköğretim
Genel Kurulunda görüşülecek olup, alınacak karar aynı gün tarafınıza
bildirilecektir” deniliyordu. Siyah punto içinde belirttiğim bu yanıtınız
bile gerçeklik taşımıyordu. Çünkü,
benim, “YÖK-YDK’na sendika temsilcisi
sıfatıyla bulunma talebim” yoktu. Ben, 4688 Sayılı Yasa, 2005/9138 Sayılı
B.K.K. ve 9.5.2012 günlü Kamu Görevlileri Hakem Kurulu Kararı uyarınca Sendikam
Eğitim-Sen tarafından yapılmış bir görevlendirme ve yetkilendirme nedeni ile
orada bulunmakta idim. Bir hakkın ve yetkinin kullanılması için orada
bulunmakta idim. Dünün mağdurları olduklarından yakınanlar, günümüzün zaliminin
gücünü ele geçirmiş olmalılar ki, toplantıya katılmam engellendi.
Başkanlığınıza, 03.03.2013 günü yazılı
başvuruda bulunarak, işlem ve kararınızın hukuka, yasaya ve sizi görevlendirmiş
siyasi irade kararına aykırılık taşıdığını bildirdim. Bu başvurularıma
10.04.2013 gün ve 18455 sayılı yanıt
verildi. Başkan Vekili Prof.Çalış’ın imzasını taşıyan bu yanıtta; “Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’nun görev ve
yetki alanı memurların mali ve sosyal hakları ile sınırlı olduğundan, bu
kapsamda olmayan “disiplin” hükümlerinin Kamu Görevlileri Hakem Kurulu
Kararıyla değiştirilmesinin mümkün olmayacağı, bu nedenle, YETKİSİZ BİR KURULUN
ALMIŞ OLDUĞU KARARIN 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanunu kapsamındaki disiplin
işleri bakımından mümkün olamayacağı” belirtilmekte idi.
12 Eylül 1980 Faşist Askeri Darbesinin
ilk yasalarından birisi olan YÖK Yasasına sığınarak yaptığınız hukuksuzluk,
yargı kararı ile mahkum edildi. Kazancınız, eğer buna kazanç diyorsanız,
üyelerimizi, sendika temsilcisinin katılımının sağlayacağı saydamlıktan
kaçırarak, kapalı kapılar arkasında yargılayıp, onlar hakkında rektörlüklerince
önerilen “üniversite öğretim mesleğinden
çıkarma” yada “kamu görevinden
çıkarma” gibi, bir kamu görevlisi ve üniversite öğretim elemanı için “mesleki idam cezası”nın, cellatlığını
yapma özgürlüğünü(!) serbestçe kullanmak oldu. Ve yine, yürütmekle ödevli
olduğunuz Disiplin Yönetmeliği hükümlerine aykırı olarak, YÖK-YDK Başkanı
Çetinsaya imzalı olmayan, Hukuk Müşaviri imzası ile yapılan dolaylı çağrı
üzerine,15 Kasım 2013 günlü ve izleyen YÖK-YDK toplantılarına katıldım. Bu
katılımım 19.03.2014 günkü YÖK-YDK toplantısına kadar sürdü. Sanırım, 15 Kasım
2013 ile 19.03.2014 günleri arasındaki YÖK-YDK toplantılarında, sizleri
hukukunuza saygıya çağırmalarım, üniversite çalışanlara karşı rektörlüklerince
sürdürülen disiplin terörüne karşı çıkışlarım ve Kurul olarak rektörlüklerin
önerilerini, dosya içeriklerini ve yargılanan kimselerin kimliklerinden bile
bilgi sahibi olmayan üyeler tarafından sergilenen cellatlığa tanıklık
etmelerimin, Kurul üyelerini rahatsız ettiğinin ben de ayırdında idim. Kuruldaki
varlık nedenimi bile kavramaktan yoksun üyelerden birisi, “ama sizde hep üyelerinizi savunuyorsunuz!” diyebilmiştir.
Sayın Başkan,
19.03.2014 günlü toplantıda, ÇOMÜ
Rektörünün, Sendikamız üyelerinden Ömer Faruk Kırniç için, Gezi Direnişi ile
ilgili, öğrencilerin yanıtlamaları konusunda serbest kılındığı, sınav sorusunu
gerekçe kılarak istemiş olduğu “ kamu
görevinden çıkarılma cezası önerisinin”, sizin ve benim karşı çıkmamıza
karşın onaylanması sırasında, Kurul üyelerinden Naci Ağbal, Ömer Faruk Kırniç’in
ve O’nun üzerinden benim “dürüstlüğümü
test etmeye” kalkışması, tartışmaya neden olmuş ve ben de, üyelerimize özgü
görüşülecek dosyanın kalmaması üzerine, toplantı salonunu terk etmiştim.Siz,
sizden izin almaksızın, doğrudan bana yöneltilen ve gündem ile ilgisiz soru
yönelten kimseye müdahale etmediniz. Böyle bir test sınavına Naci Ağbal’ın hak
ve yetkisinin bulunmadığı uyarısında bulunmadınız. Bu anımsatmayı ben yaptım.
Bu tartışmalı oturumun üzerinden 50 gün
geçtikten sonra, ilgide belirttiğim yazınız ile; “Sendikamız
üyelerine ilişkin disiplin dosyalarının görüşülmesi aşamasında benim dışımda
başka bir temsilcinin görevlendirilmesinin uygun olacağı değerlendirilmiştir” denilerek,
gereği rica edilmiştir.
Sendikam bu değerlendirmenize katılmayarak,
YÖK-YDK gündeminde olan üyelerimizin disiplin dosyalarının görüşülmesine
katılmam konusunda beni bilgilendirmiş ve ben de, görevimin gereğini yapmak
için Mayıs ayı toplantısına katılmak için, YÖK-YDK toplantı salonuna gelmiştim.
Ancak, Sendikamız avukatına bildirimde bulunarak, temsilci olarak katılmam
gereken 5 üyemizin disiplin dosyalarının görüşülmesine alınmayacağım, temsilci
olmaksızın savunmada bulunmayacak üyelerimizin dosyalarının görüşülmeyeceği
bildirilmiştir. Üyelerimiz, bu hukuk ve yasa dışı zorbalığa karşı çıkarak,
savunmalarını yapmamışlardır. Kurulun da, toplantı yeter sayısı kalmadığı
gerekçesi ile dağıldığı tarafımıza, görevlileriniz tarafından bildirilmişti.
Şimdi ilgide belirttiğim yazınızı
değerlendirmek istiyorum. Bunu yaparken de yine öğretici olma özelliğimden
ötürü, hukuksuzluklarınızın önünü kesecek kimi uyarılarda bulunmak isterim.
1)
Bildiğiniz
gibi, katıldığım ilk YÖK-YDK toplantısında, öğretim elemanları ve üniversite
çalışanlarına ilişkin disiplin dosyalarının görüşülmesinde, Yüksek Disiplin
Kurulu olarak görev yapacak olanların
YÖK Genel Kurul üyeleri olmayıp, YÖK-Yürütme Kurulu(YK) olması gerektiğini, görev ve yetkisi
olmayanların katılması ile gerçekleştirilmekte olan toplantıların ve alınan
kararların sakatlık taşıyacağını hem sözlü ve hem de yazılı olarak, defalarca
belirtmiştim. Bu itiraz ve uyarılarım, 29.01.2014 günlü 28897 sayılı Resmi
Gazete’de yayımlanan Disiplin Yönetmeliği’ndeki değişiklik ile, sonuç vermiş ve
YÖK-YDK olarak görev yapan YÖK-YK ortadan kaldırılarak, YÖK üyeleri, rektörler
ve dekanlar hakkındaki disiplin işlemlerinden sorumluluk genişletilerek,
bunlara öğretim elemanları ve üniversite çalışanları da eklenmiştir. Bu
değişiklik, 29.01.2014’e kadar YÖK Genel Kurulu üyelerinin katılımı ile
görüşülen ve karara bağlanan disiplin dosyalarının, hukuksal açıdan yetkisiz
kimseler eli ile katılımını belgeleyen bir özellik taşımaktadır. Yani, YÖK
Başkanı olarak, yürütmekle görevli olduğunuz Yönetmeliğe bile uymadığınız
tescilli duruma gelmiştir.
2)
Siz,
neyin, hangi kurulların başkanı olduğunuzun bile ayırdında değilsiniz. Ben
anımsatayım:
Bir, siz YÖK
Başkanısınız. Bu sıfatla hem Genel Kurula ve hem de YK’na başkanlık yapar
konumdasınız.
İkincisi ise,
siz, YÖK-YDK başkanısınız.
YÖK ve YÖK-YDK
farklılık gösteren, gündemleri, oluşumları ve çalışma/görüşme yöntemleri
farklılık gösteren kurullardır.
Şimdi ilgide
gösterdiğim yazınızı hangi sıfatınız ile imzaladınız? Yazının başlığına
baktığımda, imzanın YÖK Başkanı Prof.Çetinsaya’ya ait olduğu sonucuna
varmaktayım. Oysa ki, YÖK-YDK Başkanı Prof.Çetinsaya tarafından imzalanması
gerekirdi.
2547 Sayılı
Yasayı, bu yasada size yüklenilen görev ve sorumlulukları okur iseniz, bunların
hiç birinde, YÖK-YDK’da üyelerinin disiplin dosyalarının görüşüleceği
toplantıya katılma hak ve yetkisine sahip sendika temsilcisini, “istenmez adam ilan etme”, “O’nun
değiştirilmesini isteme”, “temsilciyi zorbalıkla görevinden alıkoyma” hak
ve yetkinizin bulunmadığını görürsünüz. Beni, YÖK-YDK üyesi olarak, YÖK üyesi
biçiminde değerlendirirseniz, yapacağınız tek işlem, hakkımda disiplin işlemi
başlatmaktır. İlgi yazınızda üzerime
atmak istediğiniz suçu “Yükseköğretim
Kurumları Yönetici, Öğretim Elemanı ve Memurları Disiplin Yönetmeliği”nde
arar bulursunuz ve işlemi de buna dayandırırsınız. Bu hiç olmazsa hukuksal
olabilir. Size ve öteki üyelere
söylediğim gibi, günümüzde, özensiz biçimde, zorbaca çiğnediğiniz “hukuk”,
çok yakında sizin de sığınağınıza dönüşecektir. Dünün
muktedirlerinin, zalimlerinin ne hallere düştüğünü izliyorsunuzdur. Ne yazık
ki, onların bile hukukunu savunmak bize düşmektedir.
Gelelim, ilgide gösterdiğim yazınızda
bana yüklemek istediğiniz, ancak benim için görevimi gereğince yaptığımın
kanıtı olan suçlamalara ve bunu yaparken sığındığınız gerçek dışılıklara.
Yazınızdan aynen aktarıyorum;
Önce gerçeklere aykırı anlatımlarınızı
sıralamak isterim;
a) 28.02.2013’de
kabul etmediğiniz, 10.04.2013 gün ve 18455 sayılı yazınız ile “YETKİSİZ KURUL” olarak nitelediğiniz
Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’nu ve kararlarını, yargı kararı ile mahkum
edilmesi sonrası, kabul etmenizi, bir” hidayete
erme”olarak görmekteyim.
b) Yazınızın ilk
paragrafının ikinci tümcesinde, YÖK-YDK’nda görüşülecek Sendikamız üyelerinin
disiplin dosyalarının görüşülmesi aşamasında, çeşitli tarihlerde Sendikamıza
gerekli bildirimlerin yapıldığı, Sendikamız temsilcisi olarak benim katılımımın
sağlanması gerektiğini bildirdiğinizden söz etmektesiniz. Bu, gerçek dışıdır.
Ve yapılması gerekene de aykırıdır. Gerçek dışıdır, çünkü; Sendikamıza, onca
başvurmalarımıza karşın, bildirim, dosyası görüşülecek üyemize yada savunmanına
gönderilen yazılarla yapılmış, Sendikamız ısrarla doğrudan muhatap
alınmamaya çalışılmıştır. Bu gerçek olsa
bile, yapılması gerekene de aykırıdır, çünkü;DY’nin “Kurulların Toplanması” ve “Kurul
Çalışmalarının Düzenlenmesi” başlıklı 35 ve 36 ncı madde hükümleri, sizi
yalanlamaktadır. 35. Maddede,
kurulların, başkanın çağrısı üzerine, belirlenecek gün ve saatte
toplanması hükmü yer almaktadır. 36.maddede ise,” toplantı gündeminin yaplması,
İLGİLİLERE DUYURULMASI, kurul çalışmalarının düzenli yürütülmesi
başkan tarafından sağlanır” denilmektedir. Sendika Temsilcisi olarak
YÖK-YDK’nda görev ve yetkilendirilmem20.12.2012’de Başkanlığınıza
bildirilmiştir. Buna ve bu sıfatla yaptığım onca başvurulara karşın, toplantı
çağrısı ile gündemin tarafıma yapılmasından ısrarla kaçınılmıştır. Lütfen bana
gönderilmiş toplantı çağrısı ve gündemin tarafıma ulaştırıldığına ilişkin bir
belge gösterebilir misiniz? Yoksa, bu
gerçek dışı ifadenizin altında ezilmeye katlanır mısınız?
Gelelim, değiştirilmemi gerektiren
suçlarıma(!). Yine yazınızdan aynen aktarıyorum.
a)
Üyelerimiz
ile ilgili dosyalar görüşülürken, hukuksal açıdan öteki kurul üyelerine tanınan
hakların bana da tanındığından söz ederek, Kurul üyesi sıfatı ile katıldığım ve
ilgili kişi hakkında oylamada oy hakkımın bulunduğunu gözardı ettiğim;
müzakeresine katıldığım sendika üyemizin avukatı gibi davranmam;
b)
Gösterilen
tüm iyi niyet çabalarını sonuçsuz bırakarak bu tavrımdan vazgeçmeyip, kurul
içerisinde tartışmaya ve huzursuzluğa yol açmam;
c)
19.03.2014
günkü Sendika üyemiz Ömer Faruk Kırniç’e ilişkin üniversite önerisinin
görüşülmesi aşamasında bir başka kurul üyesine sesini yükseltip, hakaret içeren
ifadeler kullanma;
d)
Toplantılara
katılma hakkımı kötüye kullanarak,kurulun çalışma düzeninin bozulmasına araç
olarak kullanmam.
olarak sıralanmaktadır. Emin olun, bu
suçlamaları okuduğumda dalga mı geçiliyor, alay mı ediliyor yoksa, adına görev
yaptığım Sendikam ve Sendikamız üyelerine “görevimi
hakkı ile yaptığımdan” ötürü, ödüllendirilmem önerisinde mi bulunuyorsunuz
düşüncesine kendimi kaptırdım.
Sayın Başkan,
Altında imzanızın olduğu bu yazının
sizin kaleminizden çıkmadığı ve okuyarak, ne anlama gelebileceğini düşünmeden
imzaladığınızdan kuşku duymamaktayım. Yukarıda, yürütmekle görevli olduğunuz
DY’nin “Kurulların Toplanması”
başlıklı 35 ve “Kurul Çalışmalarının
Düzenlenmesi” başlıklı 36. maddesini alıntılamıştım.
Siz, 35. maddeye göre, kurul
çalışmalarının düzenli yürütülmesini sağlamakla görevlisiniz. Bu
uyduruk/zorlama suçlamalara yanıtı, yine yürütmekle görevli olduğunuz DY
hükümleri ile vereceğim. Bunları, öğrenilmesi amacı ile aynen aktarıyorum:
Raportörlük:
Md.38
. Kurullarda raportörlük görevi, başkanın görevlendireceği üye tarafından
yürütülür.Raportör üye, havale edilecek dosyanın incelenmesini en geç 5 gün
içinde tamamlar.
Görüşme
Usulü:
Madde
39. Kurulda, raportörün açıklamaları dinlendikten sonra işin görüşülmesine
geçilir. Kurul gerek görürse soruşturmacıları da dinleyebilir. Konunun
aydınlandığı ve görüşmelerin yeterliği
sonucuna varıldığında oylama yapılır ve karar başkan tarafından
açıklanır.
Yüksek
Disiplin Kurulunun Karar Usulü:
Madde
43. YDK, kendisine intikal eden dosyaların incelenmesinde, gerekli gördüğü
taktirde, İLGİLİNİN SİCİL DOSYASINI VE HER NEVİ EVRAKI İNCELEMEYE, İLGİLİ
KURUMLARDAN BİLGİ ALMAYA, YEMİNLİ TANIK VE BİLİRKİŞİ DİNLEMEYE VEYA NİYABETEN
DİNLETMEYE, MAHALLİNDE KEŞİF YAPMAYA VE YAPTIRMAYA YETKİLİDİR.
Hakkında
üniversite öğretim mesleğinden veya memurluktan çıkarma cezası istenenler,
sicil dosyası hariç, soruşturma evrakını inceleme, tanık dinletme, disiplin
kurulunda sözlü veya yazılı olarak kendisi veya vekili vasıtasıyla savunma
yapma hakkına sahiptirler.
Kararların Yazılması:
Madde 44. Kararlar, verildikleri tarihten itibaren
en geç 15 gün içinde RAPORTÖRLER tarafından, GEREKÇELİ olarak ve oybirliği veya
çoğunlukla verildiği belirtilerek yazılır. Başkan ve üyeler tarafından
imzalanır. Karşı görüşte olanlar, nedenlerini yazar ve imzalarlar.
Kararların İlgiliye Tebliği
Madde 45. Ceza vermeye yetkili amirler tarafından
verilen disiplin cezaları bu amirlerce, disiplin kurullarınca verilen cezalar
bu kurulların Başkanlıklarınca, KARARLARIN İMZALARININ TAMAMLANMASINI İZLEYEN en geç 10 gün içinde ilgililere tebliğ olunur.
Sayın Başkan,
Yürütme görevini
üstlendiğiniz DY’nun yukarıya alıntıladığım maddelerini ve üzerime atmaya
çalıştığınız ve ancak, görevimin gereklerini hakkı ile yerine getirdiğimin bir
belgesi olan suçlamalarınızı birlikte okuyun ve sonrasında ise, yapmanız
gerekenler ile yaptıklarınızı karşılaştırın. Göreceksiniz ki, yaptıklarınız,
yapmanız gerekenlere aykırıdır. Örnek mi istersiniz. Size, tek bir örnek
vereceğim. 19.03.2014 günkü katıldığım ve ilgi yazınıza konu olan YÖK-YDK
kararları, tarafıma imza için sunulmamıştır. Bu nedenle, üyeler tarafından
imzalanmayan bu kararın, Ömer Faruk Kırniç’e tebliğ edilmemesi gerekirdi. Oysa
siz, YÖK’nunceberrutluğunu, zorbalığını pekiştirmek için olacak, bu
imzalanmamış kararları tebliğ edebiliyorsunuz.
Temsilcisi olduğum
Sendikamın üyesini savunmamı nasıl suçlama konusu kılabilirsiniz? Yahu, benim
YÖK-YDK’nda görev almamın nedeni, rektörlüklerin estirdikleri disiplin terörü
vesizler tarafından ipi çekilmek istenen
üyelerimizin haklarını savunmaktır. Siz ise benden, “uysal, önerilen cezalara ses çıkartmayıp, onların yaşama geçmesini
sessizce izlememi” istiyorsunuz.
Yarın, eğer siz de, temsilcisi olduğum Sendikanın üyesi olduğunuzda, sizin
disiplin dosyanızın görüşülmesinde de aynı özeni göstereceğimden kuşku
duymayınız.
Sayın Başkan,
toplantılarda, kurul çalışmalarının düzenli biçimde yürütülmesi sizin göreviniz
olduğundan, açtığınız ve yönettiğiniz görüşmelerde hep izin alarak konuştum. Ve
hiçbir zaman, sözüm kesilmedi. Eğer, suçlama konusu kıldığınız tartışmalar,
huzursuzluğa yol açıyor savınız gerçek olsa, yapmanız gereken, beni uyarmanız
olmaz mıydı ? 19 Mart 2014 toplantısı ses kayıtları belgelikleriniz
arasındadır. Beni uyarıcı, sözümü kesici bir müdahaleniz örneğini verebilir
misiniz? Ayrıca yine, yürütmekle görevli olduğunuz DY’nin 43 üncü maddesini iyi
okuyunuz. YÖK-YDK üyeleri olarak görevimiz, gerçeğin ortaya çıkmasına yardımcı
olmak, katkıda bulunmaktır. Bir öğretim elemanı ve kamu çalışanı açısından “idam cezası” anlamına gelen bir öneriyi
ayrıntılı bir biçimde tartışmak, görevimizdir, sorumluluğumuzdur. DY’nin 43
üncü maddesi gereklerini yapmamak, “kısa
keserek, hemencecik oylama geçmek” insani de, vicdani de olmayan bir suç
özelliğini taşır. Tanrı aşkına, siz dahil, hangi üye, 43 üncü maddedeki
görevini, gereğince yapmıştır, şimdiye kadar? Çağrılan öğretim elemanlarının ve
üniversite çalışanlarının savunmalarına bile katlanamayan, savunmalarının
özetlenerek sunulmasını isteyenler YÖK-YDK üyeleri değil miyiz? Sendika
temsilcilerinin söz ve oy hakkı ile yer almaları, kapalı kapılar arkasında
estirdiğiniz bu terörü, savunmaları dinler oyununun sona ermesine neden
olmuştur. Sizlerin asıl rahatsızlığı ve temsilciliğime karşı çıkışınızın nedeni
budur. Savunma alınıyor oyununun perdesinin yırtılmasıdır. Sendikal savaşımın
kazanımı olan yırtılan bu perdeyi yeniden onarmanın, iki yakasını
birarayagetirmenin olanağı kalmamıştır. Takke düşmüş, kel görünmüştür. Ne kadar
çabalarsanız çabalayınız, kelinizi gizlemenin olanağı ortadan kalkmıştır.
Benim
duyarlılığım, güç bela, dolaylı biçimde elde ettiğim disiplin dosyalarını
okumam, incelemem ve irdelemelerimden kaynaklanmaktadır. Öteki üyelerin,
sessizliği ve işaret buyurulan yönde oy kullanmaları, bu dosyalar hakkında
bilgisiz ve ilgisiz olmalarındandır. Katıldığım toplantılarda üyelerin önünde,
görüştüğümüz ve karara vardığımız disiplin dosyaları hakkında özet bir bilgi
notu bile olmaması, bu savımı güçlendirmektedir.
Yine
tarafınızdan imzalanan yazınızda, tek hakkımın oy kullanmak olduğunu
belirterek, buna karşın gerçeğin ortaya çıkması ve hukukun egemen kılınması
konusundaki çabalarımı, suç olarak niteleme gibi, bir ucubelik
sergilenmektedir. Eğer, üyelerin varlık nedeni yalnızca, ses çıkartmaksızın oy
kullanmak ise, yukarıya alıntıladığım ve görüşme ve karar yöntemlerine ilişkin
kuralların DY’nde yer almasının nedeni nedir? Siz, neden görüşme açıyor ve söz
isteyen üyelere ve bu arada bana da,görüşlerimizi açıklamak için söz
veriyorsunuz? Sonra neden, özellikle, raportörün raporunun okunmasından sonra,
ilk olarak bana söz vermek için özel bir çaba gösteriyorsunuz? Bunları, suç
oluşturmak için mi yapıyordunuz?
Size,
soruşturmanın neden yapıldığını, yüksek yargı kararlarına dayanarak anlatayım.
“Soruşturma, bilgi-belgetoplayarak, bir
durumu aydınlatmak içinyapılır”(Danıştay 8.D.30.3.1992-E.1991/1706,
K.1992/549). “Disiplin suçlarıyla ilgili soruşturma yapılmasından amaç,
olaylarla, kanıtların, suçun işleniş koşulları, oluş biçimi, sonuçları ve
ilgililerin kişisel durumları gözönünde tutularak YANSIZ BİR BİÇİMDE İNCELENİP
DEĞERLENDİRİLMESİ ve böylece cezalandırma yönünden SAĞLIKLI SONUCA
ULAŞILMASIDIR”(D.8.D., 25.10.1978- E.1977/3246, K.1978/6317).Siz ise, bu
yüksek yargı kararlarına uyan bana, bunu suç olarak yükleyebiliyorsunuz. Bun
anlamam ve onaylamam mümkün değildir.
Sonuç olarak,
görevimi noksansız yapmaya çalıştığımdan kuşkum bulunmamaktadır. Zorbalığa da,
keyfiliğe de, bu mesleğe “boz asistan” olarak başladığım 1969 yılından bu yana boyun
eğmedim. Mesleğe başladığım ilk yıllarda beni uyarmak ve kendilerine biat eder
konuma gelmem çabası içine giren rektörün “Mustafa,
sen kendine çok güveniyorsun, ancak bu meslekte, ağzınla kuş tutsan bile, biz
istemez isek, başarılı olmam mümkün değildir” sözlerine, “Hocam, ben bu mesleğe girmezden önce ,
bu meslek mensuplarının erişilmesi
mümkün olmayan yıldızlar olduklarına ilişkin bir düşünceye sahiptim. Mesleğe
girdikten sonra, meslek mensuplarına katkıda bulunduğum yargısına vardım. Bu
ise beni üzüyor” yanıtımın onurunu
hep taşıdım ve taşımaktayım. Şimdi de bu onurumun gereğini yapmaktayım.
Varlığıma ve
benden sonra da,benzer görevi, görev sorumluluğu ile benden de iyi başaracak
sendika temsilcilerine katlanacaksınız. Size düşen görev, önerilen suç ve ceza
konusunda, bizleri,bilgi ve belge ile ikna etmenizdir. Eğer bunları yapacak
gücünüz ve bilgi ve belgeleriniz yoksa, üyelerimizin ipinin çekilmesine karşı
Size, etik dışı
bir davranıştan da, yeri geldiği için söz etmek isterim. Mayıs 2014 YÖK-YDK
toplantısına, temsilci olmaksızın katılmak istemeyen üyelerimizden ikisine, bir
Kurul üyesi(ismi bende saklıdır), temsilcisiz olarak katılmaları halinde,
kendilerine ceza verilmeyeceğini bildirmiş ve böylece üyelerimizin direnci kırılmak
istenmiştir. Gerçekleşme de böyle olmuş ve dosyadaki saçma-sapan suçlama ile
ceza almaları, eğer Kurul üyeleri tetikçi değillerse,mümkün olmayan iki üyemize
ait rektör önerisi ret edilmiştir. Yanısıra, temsilci olmaksızın savunma
hakkını kullanmayacağını bildiren bir üyemiz de, savunma hakkını bu nedenle
kullanamamasına ve bu nedenle karar verilmemesi gereken bir durumda, yargıya
başvurmanın önünü kesmek için, rektör önerisi yine ret edilmiştir. Yapmayın bu
etik ve hukuk dışı uygulamaları.Ve, rektörlerin estirdikleri disiplin
terörünün, kökten önünü keselim.
Size, emektar ve
erdemli bir meslektaşınız olarak seslenmek isterim. Hukuk devleti ilkelerinden
ayrılmayın. Çünkü, hukuk sizin de yakın gelecekte gereksinim duyacağınız bir
değer olabilecektir.. Uymakla ödevli olduğunuz hukuk kurallarına, yasa
hükümlerine uyunuz. Yürütmekle görevli olduğunuz Disiplin Yönetmeliğine saygılı
davranınız. Ve en önemlisi de, gerçek dışılıktan, yalandan, dolandan kendinizi
sakınınız. Erdemlilik ve adam gibi adam olmak, size de yol göstersin.
Görev sürenizin
tamamlanmasına 17 ay kadarlık bir süre kaldı. Sizden sonra görev alacağın adı
bile basında yer aldı. Döneminizi birazcık iyi anılmasını istiyorsanız, YÖK ve
YÖK-YDK’nu, öğretim elemanlarının ve üniversite çalışanlarının karabasanından,
el birliği ile çıkartıp, onları, rektör teröründen sakınılması gerekenlerin
sığınağına dönüştürelim. Öncelikle, Disiplin Yönetmeliklerini, hem öğretim
elemanları ,üniversite çalışanları ve hem de öğrencilerimiz açısından suç ve
ceza üretir konumdan çıkartarak, “bilim
üretimi ve öğretimi ortamını geliştirici. birlikte yaşam koşullarını sağlayıcı”
biçime büründürelim.
Mevzuatlarımızda yer alan “ast-üst”, “amir/buyuran- emre uyan/biat eden” kavramlarını
temizleyelim. Daha önce de sizinle paylaştığım gibi, “çalışma ve üretme ortamını” sağlamakla görevli olan rektör ve
dekanların, YÖK-YDK’nca geri çevrilen ve de yargı tarafından mahkum edilen
işlemlerinin ikiyi aşması durumunda, yönetim görevlerinden çekilmiş
sayılacaklarına ilişkin hükmün mevzuatımızda yer almasını sağlayalım. Ve,
öğretim elemanlarını “kazanç peşinde
koşarken, onurundan yitime uğrayan” insanlar konumundan kurtaracak ve
mesleklerinin gereğini yapabilecek bir ücret/maaş düzeyine erişmelerini
sağlayalım. Üniversite çalışanlarına iş güvencesini sağlayalım. Anayasanın 131
inci maddesi uyarınca devlet eliyle sağlanması gereken kamu hizmetlerinin
taşeron/köle çalışanlar eli ile yürütülmesine son verelim. Ve yalnızca işlerini, bilim üretimi ve öğretimi
işlerini yapabilecek ortamı yaratalım. Bunları yaparsanız, 17 ay sonra, yeniden
meslektaşlarınız arasına, öğrencilerinizin arasına kolaylıkla katılabilirsiniz.
Yoksa, kimi sizden öncekiler gibi, sığınacak koltuk altı arar duruma
düşersiniz.
Demokrasiden,
katılımcılıktan, insan haklarına saygıdan, hukuk devleti kurallarına uymaktan,
hukukun üstünlüğüne olan inançtan korkmayın. Bunlar, bizim de alın ve akıl
terimizin, akan göz yaşlarımızın, dökülen kanlarımızın ürünüdür. Sendika
temsilcilerinin disiplin kurullarında ve bu arada YÖK-YDK’nda söz ve karar
sahibi olmaları da bu türden kazanılmış bir haktır. Bunlara saygısızlık, uymamazlık,
dökülen onca gözyaşına, dökülen kana, alın ve akıl terine ihanet anlamına
gelir. Buna ne sizin, ne YÖK-YDK
üyelerinin hakkı da yoktur, haddi de bulunmamaktadır.
Ve, ilgide
gösterdiğim ve yetkiniz olmayan önermenizi geri çekerek, bundan sonraki üyelerimizin
dosyalarının görüşüleceği toplantılara,Yönetmelik hükümlerine uygun olarak
adıma çağrı çıkarın. Ki, işlemekte olduğunuz hukuksuzluk ve suç sona ersin.
Son bir
anımsatma. YÖK-YDK üyesi olarak muhatabım,yalnız sizsiniz. Çalışanlara olan
saygım bir yana,bana yapılacak bildirimler, gönderilecek
yazılar sizin imzanızı taşımalıdır. Bu bir nezaket kuralı olmanın ötesinde, yönetmelikten
kaynaklanan görevinizdir. İmzama sunulmadığı için, ilgilisine tebliğ edilmemesi
gereken, ancak, imza tamamlanmadan ,hukuka aykırı olarak ilgililerine tebliğ
edilen YÖK-YDK kararlarının da, tarafıma,imzalanmak üzere gönderilmesini
istemekteyim.
Bu başvuru,
Dilekçe Hakkının Kullanılması ve Bilgi Edinme Hakkı Yasası uyarınca
yapılmıştır. İşlemin ve yanıtın bu yasalar uyarınca verilmesini istemekteyim.
Kaygılarımın
sonlandırılması dileklerimle.03.08.2014 Prof.Dr.Mustafa
ALTINTAŞ
YÖK-YDK Üyesi
(Eğitim-Sen Temsilcisi Olarak)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder