30 Temmuz 2016 Cumartesi

Bu yanıt, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof.Dr.Zühre Şentürk'e, verdiği yanıt üzerine gönderilmiştir.Bu yazışmaya neden olan paylaşımları altta izleyebilirsiniz. 30.07.2016

Sevgili Şentürk,sanırım düşüncelerimi açıklamada yetersiz kaldım.Ben, teker teker sivrisineklerle uğraşma yerine, sivrisineklerin üremesine neden olan bataklığın kurutulmasını öne çıkartmaya çalışmak istemiştim. Bunun da yönteminin, fikri,vicdanı ve irfanı özgür kuşaklar yetiştirmeyi ereklememiz, aklın ve bilincin özgürleşmesi demek olan laikliğin yeniden, Cumhuriyetin ekseni kılınması olması gerektiğini, demek ki yeterle ölçüde dile getirememişim. İnançlara saygılı bir laiklikten söz etmiyorum, laikliğe saygılı, onu temel alan inanç özgürlüğünden söz ediyorum.Yani siyasetten, hukuktan,eğitimden,ekonomik yaşamdan,ahlaktan elini uzak tutan bir inanç özgürlüğünden yanayım. Artık herkese, eğitim ve hukuk sistemimizi laik kurallardan uzaklaştırırsak, kurtuluşumuzun olmayacağını anlatmalıyız. Size, ciddiye almamdan ve emeğinize duyduğum saygıdan ötürü yanıt verme gereğini duydum.Ben, yaptığınız çağrınızı ve anlatımlarınızdaki, bana göre yanlışlıkları bir kez daha gözden geçiresiniz diye öne çıkarttım. Alıntılıyorum "O an çok öfkeliydim...o an, siz sevgili arkadaşlarıma ben de bir çağrı yapma gereksinimi duydum...hem de hemen...
Gün; hangi görüşten, hangi inançtan olursak olalım darbesiz, barış ve huzur içinde, birbirimizin haklarına ve düşüncelerine saygılı olmayı birlikte becerebildiğimiz yarınlara özlemi haykırma günüdür. Bir diğerini ötekileştirmeyi, bir diğerine laf çakma yarışını bir kenara koyarak...sağduyuyu elden bırakmadan...becerebilmeliyiz...evet bunu yapabilmeliyiz... hepimiz ülkesine sevdası olan.". Bilim insanına ve hatta herkese düşen görev, öncelikle duygularının,öfkelerinin tutsağı olmamasıdır. Öfke yerine,öfkelendiklerimizi anlamaya çalışmalı, onunla diyaloğu geliştirmemiz gerekmektedir. Bilim insanına, muhbirlik-günümüzde çoğaldılar- hiç mi hiç yakışmaz.Güvenlik güçlerine sığınma yerine, yanlışına tanıklık ettiğimiz kimseyi de, davranışını sorgulama konumuna çaba göstermeliyiz. Ve ben,çağrınızın ilk muhatabının o küçük çoçuğa küfür eden kimse olması gerektiğini düşünüyorum. Gelelim,yanıtınızda, doğrudan bana,benim üzerimden akademiya dünyasına yaptığınız serzenişe.Ben,güneydoğuluyum. Yani,sizin görev nedeni ile bulunduğunuz bölgenin insanlarındanım. Sizin, o bölgede çalışmayı,yaşamayı seçme gerekçenize saygı duyuyor ve alkışlıyorum.Ben de, 1969'da mesleğe Adana'da başladım, sonra Muğla'da görev yaptım,12 Eylül'da 1402'lik olarak yöneticilikten uzaklaştırıldım,tutuklandım.Daha sonra,tutukluluk halimin kaldırılmasından sonra Ankara'ya döndüm. 1990'lu yılların sonuna doğru Sivas'ta dekanlık görevi üstlendim. Ve yurdun dönt bir köşesinde,bilgi ve birikimimi, meslektaşlarımla, gençlerle,yurttaşlarla paylaştım.Bu nedenle sizin yaptıklarınızın,çabalarınızın cahili değilim. Ancak, bütün bunları yaparken de, bunları kimilerine fatura etmeyi de hiç aklıma getirmedim. İnançlarım, toplumun hizmetkarı olmamın gereği idi,tüm yaptıklarım. Bu nedenle kiemseden övgü de beklemedim ve beklememekteyim. Ve gelelim "sırça köşkte" oturmaya. Ve bana,"siz neden benim yerimde olmadınız,olmuyorsunuz" biçimindeki seslenişinize. Bir kez anımsatayım. Coğrafi bölgelere bağlı sırça köşkler yok. Yani ülkenin Sivas'ın doğusunda olmanın, sırça köşk yerine, çivili koltuklarda otuma anlamına geldiği, batısında görev yapmanın ise "sırça köşkte oturma" anlamına geldiği görüşünüze katılamıyorum. Ülkenin neresinde görev yaparsanız yapınız, YÖK sisteminin ceberrutluğundan, YÖK ve rektör teröründen yakanızı kurtaramamakta olduğumuzun en yakın tanıklarındanım. Ayrıca,ben, o dönemde Öğretim Üyeleri Derneği başkanı olarak da, önceki rektörlerinizden Yücel Bey'in yaşadığı baskılama sürecinde, yanında yer aldığımızı belirtmemin ötesinde,gerek duyulduğunda göreve de,öğretim üyeleri olarak hazır olduğumuzu bildirmiştim. Ses ve çağrıya muhatap olamadık. Çünkü, yöneticiler ve öğretim kadrosu, dışarıdan kimselerin gelmesini istemediklerini, Sivas'ta dekan iken tanıklık ettim. Bunu o zaman test etmek amaçlı olarak, ironiyi gözler önüne sermek için, yazıya da dökerek,Doğu'daki yükseköğretim kurumlarına,öğretim üyesi eksikliklerini giderme konusunda göreve hazır olduğumuzu bildiren yazılar yazdık. Kimseden yanıt bile alamadık. Van'da da bu oldu, Çemişkezek'te de.Size önerim,yanıtızın en sonunda yer alan "ilgili konunun ayrıntılarını ise izin verin burada anlatmayayım...güzelim Van yine akıllarda güzel kalsın..." düşüncenizden hemen vazgeçin ve bunları akademiya dünyası ile paylaşın ki, sırça köşkte oturduklarını varsaydıklarınız da kendi yaşadıklarını, vermek istedikleri ellerin havada kaldığını size bildirsinler. Yukarıda da belirttiğim gibi, öfke,kızgınlık bize yakışmaz. Anlamamız,anlatmamız gerekmektedir başkalarının doğrularını,kendi doğrularımızı. Yazımı,yanıtınız ile öfkelenmeden okursanız, sanırım yanlış anlamanın da önüne geçersiniz. Bu batıdakilerin emek vermediği anlamına gelmez..Esenlik dileklerimle, ülkemin topraklarından Doğu'dakine verdiğiniz emekleriniz için de teşekkür ederim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder