22 Temmuz 2016 Cuma

Dün duyurduğum ve 22 Temmuz saat 08.20'de gerçekleşen Rusya'nın Sesi Radyosu'nda yaptığım söyleşi duyurusu üzerine, Erson Cingöz söyleşi metnininpaylaşılması isteminde bulunmuştu. Ben de, önceden yapacağımı bildirdiğim paylaşımı, Cingöz'ün isteği de ortada iken, yapıyorum.Değerlendirmelerinize açıktır.İnadına demokrasi, inadına hukukun üstünlüğü, inadına insan hak ve özgürlüklerine saygı.
Prof.Dr. Mustafa Altıntaş
DARBELER VE EKONOMİ
27 Mayıs 1960’ı bir yana bırakırsak, ondan sonra emir-komuta sistemi içinde yapılan iki darbenin (12 Mart ve 12 Eylül) temel nedeni, toplumsal gelişmenin, örgütlenmenin kurumlaşmasını ve kurallaşmasının önünü keserek, ekonomik gelişmişliğin önüne geçmesini önlemek olmuştur. Bu iki darbenin bir başka özelliği ise, küresel ekonomik ve mali güç odaklarının denetimi altında gerçekleşmesi olmuştur. Bunun en belirgin kanıtı ise, 12 Mart’ta ekonominin yönetimine, Dünya Bankası çalışanlarından(uzmanlarından) Atilla Karaosmanoğlu’nun, 12 Eylül’de ise, Turgut Özal’ın getirilmesi olmuştur. Dünya finans kurumlarını yeniden önlem almaya iteleyen ekonomik istikrarsızlıklar karşısında 1994’de Tansu Çiller Başbakan, 2000’de ise Kemal Derviş ekonominin tepe noktasına getirilmiştir. Her ikisi de, Dünya Bankası’nda görev yapmışlardır. 2002’den sonra ekonominin emanet edildiği kimseler,yine dünya finans çevrelerinin onayını alan Ali Babacan ile Mehmet Şimşek olmuştur. 28 Şubat Kararları ile 27 Nisan E-Muhtıra ise, rejim kaygısından kaynaklanmış, ancak, 27 Nisan E-Muhtıra sahibi zamanın Genelkurmay Başkanı Büyükanıt, AKP tarafından ödüllendirilmiştir.
Ekonomik nedenlerle yapılan askeri darbelerin yitirenleri ise geniş halk yığınları olmuş, yolsuzluk ve yoksulluk giderek derinleşmiştir. Çalışanların güçlü örgütlerinin günümüzdeki güçsüzlüklerini ve etkisizliklerini göz önüne alırsak bunu görebiliriz.
Yararlı( kimler buna uzun dönemli çıkarları için avuç ovuşturuyorlarsa onlardır bundan yararlananlar) salaklar tarafından girişilen darbenin nedeni ise, dünün ortak muktedirlerinin 17-25 Aralık 2013’den önce başlayan kapışmalarının, iç hesaplaşmalarının doruğu olarak görünmektedir. Nedeni ne olursa olsun her darbe yada darbe girişimi, eğer ekonominiz dış kaynağa bağımlı ise, ekonomik sonuçlar doğurur. 15 Temmuz “Yararlı Salaklar” darbe girişimi de, siyasal riski artırması nedeni ile, ekonomide, eğer önlemlerde hızlı davranılmaz ve darbeden fırsatçılık üretimine ağırlık verirseniz, önemli hasarlara neden olacaktır.Bunun ilk belirtilerini, 15 Temmuz ile 21 Temmuz günlerinde, paramızın,yabancı paralar karşısındaki değer yitirmesi ile kanıtlayabiliriz. 15 Temmuz’da 2.89 TL düzeyinde olan dolar, 21 Temmuz’da,3.07 TLye yükselmiş ve TLsında değer kaybı % 6.4 olmuştur. Yine bir hesaplamaya göre, doğan siyasi riskten ötürü, Hazinenin borçlanma faizi % 1 oranında artmıştır. Yanısıra, siyasal belirsizlik ve süren karmaşa algılamasına neden olan Hükümet, Valilikler, Kaymakamlar, Diyanet tarafından günde beş kez verdirilen sala ile alanlara, köprülere, vilayet ve kaymakamlık önlerine çağrılan halk görüntüleri, yabancıların ülkeyi terk etmesine, Türkiye’ye gelme planı yapmış olanların ise caymasına neden olmaktadır. Kıyı yörelerinde tekne turlarının bile yasaklanması, yıllık izinlerini kullanan devlet memurlarının geri çağrılması ve kıyıların hücumbotlar ile kapatılması, bu yörelerdeki ticari yaşamı da olumsuz etkilemektedir. Rusya ile ilişkilerin yeniden düzeltilmesi sonrasında turizm sektöründe doğan umutlar ise,bu “yararlı salaklar”ın girişimi ile, düş kırıklığına neden olmuştur. Üstüne üstlük, ilan edilen “Olaganüstü Hal” ve AİHS’nin askıya alınması, tehlikenin sürmekte olduğu algısına yol açmaktadır. Kredi derecelendirme kuruluşlarının, Türkiye’nin notunu düşürmeleri de, darbe girişiminin ekonomik etkilerine tuz-biber ekmektedir.
Yapılması gereken tam tersine yönelmekten bir an önce vazgeçerek, olaganüstülüğü olagana dönüştürmenin gerekleri yapılmalı, yandaşların yada yandaş adaylarının konsolide edilmesi amaçlı olarak halkın, sanki yakın tehlike varmışçasına alanlara çağrılmasından vazgeçilmelidir. Halkın,tüm siyasal partilerin, resmi yada özel kuruluşların tümünün karşı çıkarak püskürttüğü darbe gerçekleşmiş olsa idi, uygulamaya konulacak sıkıyönetim yada olaganüstü hal uygulamasının, tehlike sürüyormuşçasına hükümet eliyle yürütülmesi terk edilerek, demokrasinin, hukukun üstünlüğünün ve insan hak ve özgürlüklerinin Anayasa ve yasaların güvencesi altında olduğu, meşru hükümetin duruma egemen olduğu izlenimi verilmelidir. Ekonomik alanda ise, başlamış olan ve fakat sürdürülme konusunda pek de başarılı olunamayan yapısal ekonomik düzenlemeler gecikilmeksizin devreye sokulmalı, ekonomi para kurumlarının tam bir eşgüdüm içinde çalıştıklar güvencesi yaratılmalıdır.
Darbelerin panzehiri, darbeciler tarafından,eğer başarılı olsalardı yürürlüğe sokulacak olağanüstü hal yada sıkıyönetim uygulamaları olmayıp, daha fazla demokrasi, daha fazla hukuk güvencesi ve daha fazla insan hak ve özgürlükleridir. İkibinli yıllardan bu yana, kanıtlanan hukukun herkese gerek olacağı gerçeğini unutmamak ve kin ve intikam yerine, bağımsız ve yargının çalıştırılması sağlanırsa, sarsılan güven ve artan siyasal riskin faturası da, kısa sürede giderilebilecektir. 22.07.2016
“BU DEĞERLENDİRME, 22.07.2016 GÜNÜ RUSYA’NIN SESİ RADYOSUNDA YAPTIĞIM SÖYLEŞİ İÇİN HAZIRLANMIŞTI. ANCAK, PROGRAMCI,YÖK TARAFINDAN İSTİFALARI İSTENEN 1500 Ü AŞKIN DEKAN VE 3 ÜNİVERSİTEDE GÖREVLERİNE SON VERİLEN 242 ÖĞRETİM ELEMANI VE GÖREVLERİNDEN EL ÇEKTİRİLEN VE GÖZALTINA ALINAN DÖRT REKTÖR KONUSUNU ÖNE ÇIKARTTI.BEN BUNLARIN TÜMÜNÜN ANAYASANIN 130 UNCU VE 2547 SAYILI YASANIN 53 ÜNCÜ MADDESİNE AÇIKTAN AYKIRILIK TAŞIDIĞINI, BU ATAMALARI YAPAN VE ÖNEREN YÖK’NUN SORUMLULUĞU ORTADA İKEN, ŞİMDİ YARGIÇLIK, SAVCILIK VE İNFAZCILIK YAPMASI YERİNE, KENDİ SORUMLULUKLARINI DÜŞÜNEREK İSTİFA ETMELERİNİN GEREKTİĞİ ÜZERİNDE DURDUM. CUMHURBAŞKANININ DARBE GİRİŞİMİNİ ENİŞTESİNDEN ÖĞRENDİĞİNİ,İSTİHBARAT YETERSİZLİĞİNDEN YAKINDIĞI BIR DURUMDA, HALEN MİT MÜSTEŞARININ NEDEN GÖREVİNDEN ALINMADIĞINI SORDUM”.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder