10 Ekim 2016 Pazartesi

Değerli Paydaşlarım, Cumhuriyet Gazetesi yazarlarından AHMET TAN’ın 9 Ekim 2016 Pazar günkü yazısını sizlerle paylaşarak, günümüzdeki siyasal aktörlerin niteliklerine ilişkin bir saptamaya dikkat çekmek isterim. Ahmet Tan, yanısıra, hemen her akşam evlerimize konuk ettiğimiz ve AKP ile RTE’nı ölesiye savunan karı-kocalardan birinden de, Nagihan Alçı Kütahyalı’dan bir alıntı yaparak, günümüzde el üstünde tutulanların dün diye yakın bir zamandaki değerlendirmelerini ibretlik olarak sunuyor. İşin ilginç yanı, dünün sövenlerinin,bugünün övenleri olması, onların her iki konumda da kazanmalarını önlemiyor. Günümüzün değerlerini anlamak için uygun bir yazı. Bana, Namık Kemal’in “Ne Utanmaz Köpekleriz” dizelerini anımsattı:

“Edepsizlikte tekleriz
Kimi görsek etekleriz
Hakk'tan da yardım bekleriz
Ne utanmaz köpekleriz.

Biz bakmadan sağa sola
Düşman girdi İstanbul'a
Vatanı sattık bir pula
Ne utanmaz köpekleriz.

Dalkavuklukla irtikap
İşte etti bizi harap
Sen söyle ey Şevketmeab
Ne utanmaz köpekleriz.

İnsan mı neyiz seçilmez
Bir zehiriz ki içilmez
Tavrımızdan da geçilmez
Ne utanmaz köpekleriz

Gitme vatan kavgasına
Yetiş rütbe yağmasına
Daldık dünya sefasına
Ne utanmaz köpekleriz

Vatanın girdik kanına
Leke getirdik şanına
Topumuzun bok canına
Ne utanmaz köpekleriz “

Bugün,aynı zamanda 2015 in 10 Ekim’inde “Barış Çağrısı” için  Ankara Garı önünde toplanan insanlara yönelik olarak yapılan bombalı saldırıda yaşamdan kaportılan 107 insanımızı anmak ve onların katillerini yönetenlerin bulunarak, hukuk devleti ilkeleri doğrultusunda cezalandırılmasını haykırmaktayım. Geçen yıl 10 Ekim 2015’de,aynı saatte, ben de, Ankara-Sıhhiye Meydanında,gelecek barışçıları beklemekteydim. İnadına barışı istememiz ve bunun için çabalarımızı birleştirmemiz gerekmektedir. Ancak, siyasal iktidar,olaganüstü hali gerekçe göstererek, çocuklarını,kardeşlerini,eşlerini,yoldaşlarını yitirenlere, güvenlik içinde “anma görevlerini” yapmaları fırsatını verme yerine, anma girişimlerini şiddetle bastırmak için, kentin tümünde yaşamın durdurulmasını göze alabilmekte. Bu kafa yapısı ile, toplumsal barışımızın sağlanmasının da, birbirimizin acısını paylaşarak azaltmanın da mümkün olmadığını yaşayarak görmekteyim. Yasakçı Ankara Valisi, acılarını paylaşmak, yaşamdan kopartılanlardan bağışlanma dileklerini iletmek ve “inadına barış” dileklerini yinelemek isteyen kurbanların yakınları ile alay edercesine, yanına aldığı kimi kamu görevlilerle güya anma gerçekleştiriyor. Yazık ki yazık. Bursa’da, Ankara Garı önündeki güvenlik gücü eliyle sergilenen şiddeti, kurbanların yakınlarına anma fırsatını bile vermeyenleri kınıyorum.

Dün de, yine Türkiye’nin kanaması sürdü. Şemdinli-Yüksekova karayolu üzerinde bulunan Durak 2.Hudut Bölüğü’ne 150 metre uzaklıktaki yol kontrol noktasında intihar dalışı yapan kamyonetin patlatılması ile onu asker olmak üzere 18 insanımız yaşamdan kopartıldı. 27 insanımız da yaralı. Bu türden insan kırımlarını önlemekle görevli olanların, yaşamdan kopartılanların sayısına bağlı olarak yükselttikleri kınamaların ciddiye alınır yanı kalmamıştır. Bu kontrol noktasında, örneğin havaalanı girişlerindeki kontrol noktalarına girişi yavaşlatmak amaçlı olarak kurulan çapraz engeller neden oluşturulmaz? Neden, bu türden saldırıları önlemekle görevli olanların aklına istifa gelmez yada azilleri düşünülmez?
Çözüm için, çözümsüzlük üreten, öç duygusu ile şiddeti azdırmak yerine, kalıcı barışı sağlamanın yolları neden zorlanmaz? Yoksul ana ve babalarının umutları olan “kınalı kuzularının” önünde saygı ile eğilirken, onlardan, yoksul ana ve babalarından bizleri bağışlamalarını isterken, şiddetin sonlandırılması için herkesi “inadına barış” çağrısına çağırıyorum.


“Beter mi ‘better’ mi?
09 Ekim 2016 Pazar
“Better”, İngilizce “daha iyisi” demek. Ama liderlerin daha iyisi yok. Daha kötüsü yani,“beterin beteri” var!
En beteri de, avam olanı... Dünyada o kadar beter lider var ki.. Bizimki yine de ve sahiden Asrın Lideri! Mesela bir Filipinler Devlet Başkanı Duterte var ki.. Daha kötüsü düşman başına.
Obama kendisi için, “Yargısız infazlar yapıyor!” dedi diye, “Obama o... çocuğudur!”diye demeçler verip duruyor!
Bizimkinin Allah’ı var. Kendisine neler söylendi ve söyleniyor.. Tövbe tövbe, ağzını bir kere bile bozmadı. Çünkü “gayri kabili kıyas” sağlam bir adap - edep kültürü ve aile terbiyesi var.
Bu yüzden de çok şükür kimsenin aklına “Harama uçkur çözdü!” diye iftira atmak gelmedi. (Bir ara gerçi, FETÖ melunu, onu da denedi. Ama, tutmaz diye, caydı!)
Allah saklasın, suikast ve kasetli kumpas dahil ailece maruz kalmadığı kaza bela kalmadı. Yine de kimi başka liderler gibi “sinkaflı” konuştuğuna tanık olan hâlâ yok. Üstelik Yaver’inden, Fuat Avni’ye her yanı “Kuş ve FETÖ zulası” olduğu halde...
Amerikan Başkan Adayı Donald Trump’a bakar mısınız?
Dün ortaya çıkan kasete göre evli bir kadınla olan ilişkisi ile övünüyor.
Acaba FETÖ, kasetçi birliklerini, Demokratlara destek için oraya da mı sevk etti.
Dünya gündemine giren o kasette, kadınları ayartma ile ilgili sırlar veriyor. Kadınların, zengin ve popüler erkeklere daha kolay yaklaştığını anlatıyor.
Bizimki için de “dünyanın en zengin liderlerinden” diye şayia çıkmıştı.
“Popülerliği” ise şayia değil. Uzun süredir popülerlikte Avrupa’da, Ortadoğu’da ve Rusya’da üstüne yok.
Her türlü melaneti yapabilen FETÖ, bu konuda bir edepsizlik sergileyemiyor.
Can sıkıntısından, öyle anlaşılıyor ki bu kez Amerikan seçimlerine yöneldi.
Kumpasını bu kez “Müslümanları ülkeye sokmayacağım!” diyen Trump’a çevirdi.
Zaten Hillary Clinton’ı desteklediği biliniyor.
Yaptığı milyon dolarlara ulaşan yardımları ABD gazetelerine de yansımıştı.
Belli ki “hizmet”in “hizmetkârlığı” bir kez de kaset servisi üzerinden yüreyecek. En kârlısı o!
Seçimlere üç hafta kala servise sokulan kasete göre Trump kadınları aşağılayan, cinsellik objesi olarak gören birisi. Gerçi anında özür dilemeye yöneldi.
Ama kendisinin avam birisi olduğuna dair kanaati silmesi çok zor. Ama yine de mümkün.
Çünkü bizde yaşandı böylesi.
Erdoğan da kimilerine göre tıpkı Trump gibi, “pek avam” birisi idi.
Kendisi için kimler, neler neler yazmıştı.
FETÖ sanığı olarak şu sırada hapiste olan Nazlı Ilıcak, bir TV programında Erdoğan’ı eleştirdiği için kendisini eleştiren Alçı’ya öfke ile şöyle bağırmıştı:
“Bak Nagehan beni bazı şeylere zorlama... Sen de 2009’da çıkan bir yazında başbakanı çok ağır şekilde eleştiriyordun!”
Sahi neydi o yazı?
“Şahsen Tayyip Erdoğan beni utandırıyor. Seçtiği bayağı kelimeler yüzümü kızartıyor. Ve bu ülkeye aidiyet hissimi zayıflatıyor! Entelektüellik kırıntısı bulunmayan, kaba ve cahil üslubu, ‘delikanlılık’ kavramı ile kurduğu sağlıksız ilişkinin ürünü.. (...) Tarifi zor bir ‘erkek zorbalığı’ çöktü ülkenin üzerine. Ataerkil sistemin kat kat katmerlediği kalıplar öyle büyüdü ki başka hiçbir şeye yer kalmadı sanki. Boğuluyoruz. ‘Dayılanma’ kültürü bir canavar gibi dört bir yanı sarıyor!” (N. Alçı, 11 Mart 2009, Akşam)
***
Trump için de Amerika’da “Seçtiği bayağı kelimeler yüzümü kızartıyor. Bu ülkeye aidiyet hissimi zayıflatıyor!” diyen var mıdır?
Sanmayız. Nagehan gibi nadide nebatlar sadece bizde yetişiyor. O yüzden de özel konuk olarak hep el üstünde tutuluyor. Asrın Lideri nezdinde bile!”


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder