20 Temmuz 2015 Suruç İnsankırımı, 7 Haziran 2015'de yapılan ve AKP'nin % 20'ye yakın oy yitirerek, 2002'den sonra azınlığa düştüğü ilk seçimin iptal edilmesi girişiminin ilk adımlarındandır. AKP ve 400 milletvekili isteminde bulunan RTE'nın düş kırıklığına düştüğü, tüm projelerinin darmadağın olduğu bir sırada gerçekleşen bu canlı bomba saldırısı, ülkenin tam bir karmaşa içine sürüklenmesine neden olmuştur. "Çözüm/barış sürecinin HDP'ye yaradığını gören AKP ve RTE, çıkış yolu olarak "çatışmacılığı" seçmesi sonucunu doğurmuştur. Suruç saldırısı sonrası, KESK ve bağlı sendikalar, bu saldırının kınanmasını ve barışa dikkat çekmek amaçlı basın toplantısı düzenlenmesi kararı aldı. 21 Temmuz 2015'de, saat 17.30 sonrası, Ağrı merkezde de yapılan basın açıklamasına, Eğitim-Sen üyesi dört üniversite mensubu da katılır. Muhbir vali, Rektörlüğe bu dört Eğitim-Sen üyesi hakkında disiplin işlemi yapılmasını ister. Aynı zamanda Ağrı Cumhuriyet Başsavcılığı da, polis fezlekesine bağlı olarak kovuşturmaya girişir ve Savcılık "kovuşturmaya yer olmadığına" karar verir. Ağrı Üniversitesi Rektörlüğü, yürüttüğü soruşturma sonucunda, "devlet memurluğundan çıkarma cezası"nın, bu üyelerimizin iyi hallerini gözönüne alarak, kademe ilerlemesinin durdurulması cezasına dönüştürerek, YÖK Başkanlığına gönderir. 31.03.2016'da yapılan YÖK-YDK, dosyanın yetersizliği nedeni ile dosyayı geri çevirir. Rektörlük, eksiklikleri giderdiği gerekçesi ile dosyayı yeniden YÖK-YDK'na gönderir. 19 Ocak 2017'de yapılan oturumda, üç üyemiz hakkında devlet memurluğundan çıkarma cezasını oy çoğunluğu ile kabul etmiştir. Karşı çıktığım bu karara ilişkin, YÖK-YDK kararına eklettiğim karşıoy gerekçem aşağıdadır. Uzun,biliyorum.Ancak, öğretici olma çabam uzun yazmamın nedeni. Yararlı olacağı umudum ile.20.02.2017
Prof.Dr.Mustafa Altıntaş
YÖK-YDK Üyesi
(Eğitm-Sen
Temsilcisi)
YÖK-YDK BAŞKANLIĞINA
BİLKENT / ANKARA
Ağrı
İbrahim Çeçen Üniversitesi’nde 657 S.Yasa kapsamında, “Devlet Memuru” olarak
görev yapan ve Temsilcisi olduğum Eğitim-Sen üyesi ; Mehmet UZ, Cem ŞAPAK ve Deniz SAĞLAMTAŞ hakkında disiplin
dosyalarının görüşüldüğü 19.01.2017 günlü YÖK-YDK oturumunda; her üçüne de, Rektörlükçe, iyi halleri
gözetilerek önerilen “birer yıllık kademe ilerlemesinin durdurulması cezası”
yerine, “DEVLET MEMURLUĞUNDAN ÇIKARMA
CEZASI” verilmesine ilişkin YÖK-YDK kararlarına katılmamış ve karşı oy
kullanmıştım. 19.01.2017 günlü YÖK-YDK toplantısında da dile getirdiğim gibi,
bu karar yalnız isyanıma değil, yüreğimin kanamasına da neden olmaktadır.
Dileğim,
raportörün bile okumadığı ve bu nedenle ancak sözlü olarak belirttiği kanaatine
dayalı olarak verilen kanunsuzluğu, insafsızlığı, vicdansızlığı yadsınamaz bu
kararlara karşıoyumun gerekçesinin, öneri sahibi Rektörlüğün bile ötesine
geçip, bir kamu görevlisi için “idam kararına”
imza atanlar tarafından okunarak, vicdani ve insani muhasebe yapmalarına
olanak vermesidir. Bu nedenle, bu karşıoy gerekçemi, Kurul Başkanlığı yanısıra,
kurul üyelerine iletmekten üzüntü duymaktayım.
Her
üç üyemiz için kullandığım karşıoyumun gerekçesi aşağıdadır.
AĞRI İBRAHİM
ÇEÇEN ÜNİVERSİTESİ ÇALIŞANLARINDAN MEHMET UZ, CEM ŞAPAK VE DENİZ SAĞLAMTAŞ
HAKKINDA VERİLEN DİSİPLİN CEZASINA KARŞIOYUMUN GEREKÇESİ
ÖNEMLİ NOT VE ANIMSATMA: YÖK-YDK’nun 19.01.2017 günlü oturumunda görüşülen ve
karara bağlanan üç üyemize ilişkin disiplin önerisi, daha önce 31.03.2016 gün
ve 2 sayılı YÖK-YDK toplantısında görüşülmüş ve 2016/17 sayılı karar ile,
üyelerimiz Mehmet uz, Cem Şapak ve Deniz Sağlamtaş’ın ; “…21.07.2015 tarihinde Ağrı il merkezinde düzenlenen yürüyüşün basın
açıklamasına kadar olan kısmına katıldığı, ancak basın açıklaması sonrasında
gelişen olaylara KATILDIĞINA İLİŞKİN DOSYADA HERHANGİ BİR TESPİT VE BİLGİNİN
BULUNMADIĞI, bu kısmıyla dosyanın eksik olduğu, ÜNİVERSİTE TEKLİFİNİN BU
HALİYLE KARARA BAĞLANAMAYACAĞI, BU NEDENLE EKSİKLİKLERİN GİDERİLMESİ AMACIYLA
SORUŞTURMA DOSYASININ ÜNİVERSİTEYE İADESİ…”sonucuna varılmıştı.
Bu
iade kararına da, hem usul yönünden ve hem de özü açısından itiraz ederek,
dosyanın tümü ile ortadan kaldırılmasını, yapılan disiplin işlemlerinin tümü
ile geçersiz kılınması gerektiğine ilişkin karşı oy gerekçemi, 12 sayfa
biçiminde, kararın eki olarak belirtmiştim. Bu karşıoy gerekçelerimi
yinelerken, dosyanın öneri sahibi Rektörlüğe geri gönderilmesi sonrası yapılan
ve Rektörlüğün 29.07.2016 gün ve E-13382
ve 13383 sayılı “birer yıllık kademe ilerlemesinin durdurulması cezası” önerisi ile, bu
önerilerin görüşüldüğü 19.01.2017 günlü YÖK-YDK oturumunda alınan çoğunluk
kararına karşı oy gerekçelerim aşağıdadır.
I.
USULE(YÖNTEME) İLİŞKİN KARŞIOY GEREKÇEM:
A. YAPILAN
EK- SORUŞTURMA BENZERİ İŞLEM, ANAYASA MAHKEMESİNİN, DANIŞTAY İDARİ DAVA
DAİRELERİ GENEL KURULU İLE DANIŞTAY 8. DAİRESİNİN KARARLARI DOĞRULTUSUNDA
HÜKÜMSÜZDÜR.
Bu konudaki itirazlarım, 31.03.2016 günlü, 2016/18 ve
izleyen kararlarda yer alan karşıoy gerekçemde yeraldığından burada yinelemek
istemiyorum.
Soruşturmada dayanak olarak 657 S.Y.nın 125/E maddesi
gösterilmektedir. Oysa, ortada AYM kararı ile yasal dayanaktan yoksun
kalması nedeni ile “yok hükmünde” olan
Disiplin Yönetmeliğinin uygulama bulması,
Danıştay 10. Dairesi’nin kararı ortada iken mümkün değildir ve “ek-tamamlayıcı soruşturma” diye önümüze
getirilen bu dosya “yok”
hükmündedir. Ortadan kaldırılması gerekmektedir.
2547 Sayılı Yasanın yeniden düzenlenen 53 üncü
maddesini içeren 6764 Sayılı Yasa,10.12.2016 tarihinde RG yayımlanarak
yürürlüğe girmiştir. Bu yeni düzenleme sonrasındaki 53/a maddesi, disiplin
amirlerinin kim olduğunu göstermektedir. Buna göre, her üçü de bağlı birim
elemanı olan ve 657 S.DMY kapsamındaki üç üyemizin disiplin amiri, üniversite
genel sekreteri ile ilgili birim sekreteridir. Mehmet Uz ile Cem Şapak’da bu
kurala uyulmuş, ancak Deniz Sağlamtaş da ise,bu kurala uyulmamıştır.
Ancak, böyle bir uygulama da, ek/tamamlayıcı
soruşturma” tarihi göz önüne alındığında mümkün değildir. Çünkü, birim
personeli için disiplin amiri kuralı,10.12.2016’da yasalaşmış bulunmaktadır.
Rektörlük,olmayan kurala göre melez bir disiplin amiri yaratmıştır ki, hukuki
geçerliliğini savunmak mümkün değildir.
B. SORUŞTURMACILAR,
ATILI SUÇUN TANIMINI DEĞİŞTİREREK SUÇ İŞLEMİŞLERDİR:
1.
YÖK-YDK’nun 31.03.2016 Gün ve 2 Sayılı Geri Gönderme
Kararlarının Gereği Yerine Getirilmemiştir: Geri gönderme kararı “üç
üyemizin Ağrı il merkezinde düzenlenen basın açıklaması sonrasında gelişen olaylara katıldığına ilişkin herhangi
bir tespit ve bilginin bulunmaması” na dayandırılmıştır. YÖK-YDK,
26.05.2016 gün ve 31379 sayılı yazısı ile, bu tespit ve bilgi eksikliğinin
giderilmesini istemiştir.
Rektörlük; 31.05.2016 gün ve 2016-E.9619 sayılı yazısı
ile soruşturmacıya, 657 S.DMY’NA GÖRE GÖREV YAPAN DENİZ
SAĞLAMTAŞ’IN dosyasındaki bu eksikliklerin giderilmesi için, İl Emniyet
Müdürlüğü ile gerekli yazışmaların yapılması, basın açıklamasından sonra
gelişen olaylara katılıp katılmadığına ilişkin kanıtların sağlanması,
soruşturma dosyasının yeni kanıtlara göre düzenlenmesini, gerektirir ise,
YÖK-YDK’na gönderilmek üzere, Rektörlüğe sunulmasını istemiştir.
Yazının muhatabı olan Merkezi Araştırma ve Uygulama
Laboratuvarı Müdürü, bu yazıyı, aynı günlü 302.12.01 sayılı yazı ile, olduğu
gibi, önceki soruşturmayı yürüten Dadaşoğlu’na aktarmıştır.
2.
Üyelerimizden Cem Şapak ile Mehmet Uz için ise, Rektörlük birimlerinde görevli devlet memuru
olduklarından Genel Sekreter Ali Balkıs tarafından,31.05.2016 gün ve 2016-E.9591
yazı ile Yaşar Bayar görevlendirilmiş ve “basın
açıklamasından sonra gelişen olaylara Şapak ve Uz’un katılıp-katılmadıklarına
ilişkin kanıtların İl Emniyet Müdürlüğü’nden sağlanması ve soruşturma raporunun
yeni kanıtlara göre düzenlenmesi” istenilmiştir.
3.
Her iki
Soruşturmacı, aynı içerikli, 05.06.2016 günlü yazı ile Ağrı Valiliği İl Emniyet
Md’ne başvurarak “haklarında soruşturma yürütülen şahısların basın açıklamasının terör örgütü lehine
bir gösteriye dönüşmesi anından sonraki olaylarda bulunup bulunmadığına
ilişkin görüntü kayıtları ve her türden kanıtın sağlanarak gönderilmesini”
istemiştir.
4.
Her iki
soruşturmacı da “KENDİLERİNE VERİLMİŞ
OLAN SORUŞTURMAYI TAMAMLAMA GÖREVİNİN NİTELİĞİNİ BASIN AÇIKLAMASINDAN SONRA
GELİŞEN OLAYLARA KATILIP-KATILMAMANIN BELİRLEMESİNDEN”, “BASIN
AÇIKLAMASININ TERÖR ÖRGÜTÜ LEHİNE BİR GÖSTERİYE DÖNÜŞMESİ ANINDAN SONRAKİ
OLAYLARA KATILIP-KATILMAMAYA” DÖNÜŞTÜREREK SUÇ İŞLEMİŞLER, GÖREVLERİNİ
KÖTÜYE KULLANARAK, ÜYELERİMİZİ HAKSIZ, HUKUKSUZ,VİCDANSIZ, AHLAKSIZ SUÇLAMAYA
KONU KILMIŞLARDIR.
5.
Oysa ki, ne
olayımızda muhbir olan Vali Musa Işın’ın 25.08.2015 gün ve 67077976 sayılı
yazısında,ne Rektörlüğün, 31.08.2015 gün ve 2015-13512 sayılı soruşturmacı
görevlendirme olurunda, eylemin “BASIN
AÇIKLAMASINA KATILMA” nın ötesinde, “BASIN
AÇIKLAMASININ TERÖR ÖRGÜTÜ LEHİNE BİR GÖSTERİYE DÖNÜŞMESİ” ni
çağrıştıracak, bu yargıya neden olucu bir saptama bulunmamaktadır.
6.
Her iki
soruşturmacı; kendilerine verilen soruşturma görevi “üyelerimizin kent merkezindeki basın açıklamasına katılma eylemini araştırmak”
iken, 08.10.2015 günlü ifade tutanağında görüleceği gibi “sanık”
olarak tanımlanmışlar ve kendilerine “…basın açıklamasına katıldığınız ve bu basın açıklaması terör örgütü
propagandası haline dönüştüğü iddia edilmiştir” sorusu yöneltilmiştir. SORUŞTURMACILARA VERİLEN GÖREV, yukarıda da
resmi belgelerden aktardığımız gibi, “BASIN AÇIKLAMASINA KATILMAYI” sorgulama olup, “BASIN AÇIKLAMASININ TERÖR ÖRGÜTÜ PROPAGANDASINA DÖNÜŞÜP-DÖNÜŞMEDİĞİNİ
ARAŞTIRMAK DEĞİLDİR.
7.
Valilik,
06.10.2015 gün ve 2015/865 sayılı yazısı ile, üyelerimizin il merkezinde
yapılan basın açıklamasına katıldıkları bilgisini vererek, basın açıklamasına
katılanlar hakkında “terör örgütü
propagandası yapmak ve 2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasasına
karşı çıkmak suçları ile adli soruşturmaya başlanmış” olduğunu
bildirmektedir.
8.
Valilik ihbarı
ile Ağrı Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan adli soruşturma ise,
01.12.2015 günlü 2015/4182 sayılı “KOVUŞTURMAYA
YER OLMADIĞI” kararı ile işlemden kaldırılmıştır. Bu kararın gerekçesinde
üyelerimiz Cem Şapak’ın; “şehitler
ölmez” şeklinde yapılan anonstan sonra “ALKIŞ YAPTIĞI”; Mehmet Uz’un “insanlık uyandı, özgürlüğü olacak” şeklinde
“SLOGAN ATTIĞI”; Deniz Sağlamtaş’ın ise herhangi bir hareketi ve slogan atması benzeri eylemi söz
konusu edilmemiş; bunların ise “…SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ PKK/KCK DESTEKÇİSİ
OLMADIĞI, ŞÜPHELİLERİN ÜZERLERİNE ATILI SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ PROPAGANDAISI
YAPMAK SUÇUNUN OLUŞMADIĞININ ANLAŞILDIĞI” denilmektedir.
2547 Sayılı Yasanın 53/A maddesinin (n) fıkrasında yer
alan “gerektiğinde ceza kovuşturması,
bekletici mesele yapılabilir” hükmü,
aynı bilgi,görüntü ve belgelerle yapılan adli kovuşturma “kovuşturmaya yer olmadığı” biçiminde sonuçlanmışken, Rektörlüğün ve
sonrasında YÖK-YDK’nun, bu yargı kararını görmezlikten gelerek suç atımında ve
ceza vermede direnmesi, kanunsuz, acımasız, insani ve vicdani olmayan bir
karardır(Bkz. Danıştay 10.D. 1987/2015 E., 1987/1721 K., 1990/1731 E.,1990/1284
K., 1984/1927 E., 1984/1927 K.).
C. SORUŞTURMACILAR GÜYA GENİŞLETİLEN SORUŞTURMA SIRASINDA, EĞER
YENİ KANIT VE BİLGİLERE ERİŞMİŞLERSE BUNUNLA İLGİLİ ÜYELERİMİZİN İFADESİNİ
ALMAMIŞLAR, CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞININ “KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA İLİŞKİN KARARINI DA GÖRMEZDEN
GELEREK, GÖREVLERİNİ KÖTÜYE KULLANARAK,
SUÇ İŞLEMİŞLERDİR.
Rektörlük”,
29. 07.2016 gün ve 2016-E.13382 sayılı YÖK-YDK’na ikinci kez gönderdiği
dosya üstü olan yazısında, “NOKSAN
OLDUĞU BELİRTİLEN BİLGİ VE BELGELERİN İL EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜNDEN SAĞLANDIĞINI VE
ÜYELERİMİZİN İFADELERİNİN ALINDIĞINI” ileri sürmektedir. BU TÜMÜ İLE GERÇEK DIŞIDIR. EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜNDEN ALINDIĞI İLERİ
SÜRÜLEN BİLGİ VE BELGELERE, İLK SORUŞTURMADA YER ALAN BİLGİ VE BELGELERDİR VE
SORUŞTURMACILAR, EĞER KENDİ DÜZENLEDİKLERİ RAPOR EKLERİNİN SAYFALARINI
ÇEVİRSELERDİ, BUNLARIN DOSYADA YER ALDIĞINI GÖREBİLİRLERDİ.
SORUŞTURMACILAR,
GÜYA SAĞLANDIĞINI İLERİ SÜRDÜKLERİ YENİ BİLGİ VE BELGELER KONUSUNDA,
ÜYELERİMİZİN İFADELERİNİ ALMADIKLARI GİBİ, İSTEMİŞ OLMALARINA KARŞIN, BUNLAR“SORUŞTURMA
GİZLİDİR” GEREKÇESİ İLE KENDİLERİNE VERİLMEMİŞTİR.
Bu konuda
feryat eden “MEHMET UZ” un YÖK
Başkanlığına verdiği, 07.09.2016 günlü dilekçesi soruşturma dosyası içindedir.
Bu dilekçe, bir feryadın ötesinde bir suç bildirimini özelliğini de
taşımaktadır. Üyelerimiz, önce önerilen cezanın “bir yıl kademe ilerlemesinin durdurulması cezasının çalışma yaşamını
etkilemeyeceği” diyerek iknaya ve bu cezaya katlanmaya, üyesi oldukları
Eğitim-Sen’den istifa etmeleri konusunda zorlanmışlardır. Bunun somut bir
kanıtını, bu dilekçesinde de, eski üyelerimizden Mehmet SAYILIR hakkındaki dosyanın, işlemden kaldırılmış olması ile
ortaya koymuş bulunmaktadırlar.
31.03.2016 günlü YÖK-YDK toplantısında, dört üyemizin
disiplin dosyaları görüşülmüş ve bütününün, eksik bilgi ve belge nedeni ile
geri gönderilmesine karar verilmişti. Ağrı Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından,
Valilik talimatı ile açılan soruşturmada “Mehmet
Sayılır da, öteki üyelerimiz gibi, “terör örgütü propagandası yapmak” ile
suçlanmış, ancak “kovuşturmaya yer olmadığı” kararına konu kılınmıştı.
Mehmet
Sayılır, Rektörlüğün istemi ve
bastırması üzerine Eğitim-Sen’den istifa etmiş ve bu nedenle, “EK SORUŞTURMAYA KONU KILINMAMIŞTIR”.
BÜTÜN
BUNLAR, YAPILAN SORUŞTURMANIN HANGİ İĞRENÇ VE UTANILACAK AMACA DÖNÜK OLARAK
YÜRÜTÜLDÜĞÜNÜN KANITINI OLUŞTURMAKTADIR.
BU NEDENDEN
ÖTÜRÜ Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi Rektörü, soruşturmacılar ve öteki
disiplin amirleri hakkında yasal işlemin
yapılması gerekir ve ben bunu talep ediyorum. Eğer nokta boyutunda da olsa,
etik değerleri önemsiyor ve bunlara sahip isek, bu hukuksuzluğa, ahlak dışılığa,
insanlık dışılığa karşı çıkmamız gerekmektedir. Bu kendimize saygının da
gereğidir. Bunu yapmazsak, yüreğimizdeki karanın yüzümüze vurduğunu her aynaya
baktığımızda görebilme tehlikesini de yaşıyoruz demektir.
II.
ÖZE(ESASA) İLİŞKİN KARŞIOY GEREKÇEM:
A.
ATILI EYLEM İLE CEZAYA KONU KILINAN SUÇ ARASINDA
HİÇBİR BAĞLANTI/İLİNTİ BULUNMAMAKTADIR:
YÖK-YDK’nun 2016/18 sayılı kararında;
a)
Atılı eylem;”21.07.2015 tarihinde Ağrı İl Merkezinde(yazım
kuralları tarafımdan düzeltilmiştir) düzenlenen
ve sonrasında terör örgütü propagandasına dönüşen basın açıklamasına katılmak”
olarak tanımlanmaktadır.
b)
Bu eyleme
karşılık gelebilecek disiplin suç ve ceza olmaması nedeni ile; “ ideolojik
ve siyasi amaçlarla kurumların huzur, sükun ve çalışma düzenini bozmak; boykot,
işgal, kamu hizmetlerinin yürütülmesini engelleme, işi yavaşlatma ve grev gibi
eylemlere katılmak veya bu amaçlarla toplu olarak göreve gelmemek, bunları
tahrik ve teşvik etmek veya yardımda bulunmak”
olarak kabul edilerek, “devlet
memurluğundan çıkarma cezasına” konu kılınmıştır.
c)
Eylem ve
işlenildiği ileri sürülen suçtan bilgi sahibi olunması “şikayet” olarak belirtilmiş,
d)
Cezaya dayanak
olarak da 657 S.Yasa gösterilmiştir.
Atılı eylem olan “ il merkezinde Sendikamız üst
örgütü olan KESK’in, 20 Temmuz 2015 günü, barışçı amaçlarla Suruç’ta toplanan
gençlere yönelik olarak yapılan bombalı saldırıda canlarını yitiren 32
insanımızın anılarına saygı ve bu saldırının asıl faili İŞİD terör örgütünü
kınamak amaçlı basın açıklamasına katılmak” tır. Böyle bir basın
açıklamasına karşı çıkmak yada basın açıklamasına katılmayı, devlet
memurluğundan çıkartma cezasına konu kılmak, kitlesel öldürümlere ve İŞİD terör örgütüne destek vermek anlamı da
taşır. Kitlesel öldürümlere karşı çıkmak, terörü kınamak ve mahkum etmek,
ideolojik yada siyasi amaç olarak nasıl suçlanabilir? Aklımızı ve duyuncumuzu
bu denli yitirdiğimiz kanısında değilim.
Bunu kabul etmem, onaylamam mümkün değildir. Ve Ağrı Cumhuriyet
Başsavcılığı da, bildirimde bulunulan eylemi, üniversite yönetimi ile
sonrasında YÖK-YDK üyelerine ders verircesine ve hukuk devleti ilkelerine saygı
çerçevesinde, insani ve vicdani bir eylem olarak niteleyerek, kovuşturmaya bile
gerek görmemiştir.
İnsani ve vicdani bu sendikal eylemi, basın
açıklamasını, zorlamalı ve kötü amaçlı olarak, bir an için yasa dışı eylem
olarak nitelediğimizde, bu eylemi;
“kurumların huzur, sükun ve çalışma düzenini bozmak; boykot, işgal, kamu
hizmetlerinin yürütülmesini engelleme, işi yavaşlatma ve grev gibi eylemlere
katılmak veya bu amaçlarla toplu olarak göreve gelmemek, bunları tahrik ve
teşvik etmek veya yardımda bulunmak” ile nasıl bağdaştırabiliriz?
Çünkü,disiplin
hukuku, kurum içi çalışma düzenini, hizmet üretimini sağlamak ve sürdürmek için
konmuş kurallardır. Rektörlük soruşturma konusu kıldığı eylemden,Ağrı
Valisi’nin ihbarı ile bilgi sahibi olmuştur. Vali, ihbarında eylemin “kent
merkezinde” olduğunu da belirtmektedir.Yani, kurum içi çalışma düzeninin bozulması, hizmet üretiminin
aksaması söz konusu olsa idi, Ağrı Valisinin ihbarına gerek duyulmaz ve disiplin
işlemleri, doğrudan üniversite yönetimi tarafından başlatılır ve
sonuçlandırılırdı.
Soruşturmada
amaç, gerçeğin sağlıklı ve nesnellikten kopmaksızın ortaya çıkmasıdır.
Soruşturmacının görevi, disiplin amirinin buyruğunu yerine getirme değildir. Atılı
suçu kanıtlamak ve atılı eylemin işleyeni olarak soruşturulan çalışanı
cezalandırmak değildir. Soruşturmanın amacı, disiplin suçu olduğu ileri sürülen
eylem ve işlemler ile, bu atılı suç işleyen olarak gösterilen çalışan hakkında,
çok boyutlu bir araştırmayı yaparak sorumluluğun ortaya çıkartılmasıdır.
Soruşturmacı
ve dosyayı incelemediği için, dosyaya konulması gereken yazılı görüşünü
bile,sözlü açıklama ile geçiştiren raportör ile, gözü, kulağı ve vicdanı kör
olmayarak “devlet memurluğundan çıkarma cezasına” el kaldıran YÖK-YDK
üyelerinin şu sorulara yanıt vermeleri gerekmektedir:
Kurum
dışında, kent içinde sendikal eylem olarak yapılan bir basın açıklamasına
katılmak;
1. Üniversitenin
huzur, sükun ve çalışma düzenini ne zaman, nasıl bozmuştur?
2. Hangi boykot,
işgal ve kamu hizmetlerinin yürütülmesini, nasıl ve ne zaman engellemiştir?
3. Hangi ise
yavaşlatmıştır?
4. Hangi grev
gibi eylemlere katılmış yada bu amaçlarla toplu olarak göreve gelmemek suçunu
ne zaman, nasıl işlemiştir?
5. Bütün
bunları hangi yöntemle, ne zaman kışkırtmış,özendirmiş yada bu eylemlere
yardımcı olmuştur?
Bunlara
sağlıklı ve nesnel yanıtlar vermeksizin, atılı eylemle ilgisiz, “kokteyl/torba suç” yaratmak ve ceza vermek, üniversite denen
kuruma, bu tabelayı taşıyan kurumların üst kurulu olan YÖK-YDK üyelerini
rahatsız etmez mi?
B. İYİ HALİN
DEĞERLENDİRİLMEMESİ, EĞİTİM-SEN ÜYESİ OLMANIN İDEOLOJİK VE SİYASİ NEDENLERLE
CEZALANDIRILMASI ANLAMI TAŞIMAKTADIR:
Bu üç
sendika üyemizi, salt üyesi oldukları Eğitim-Sen’den ayrılmamalarını
cezalandırmak hukuksuzluğu ile Vali’nin buyruğunu yerine getirmek işgüzarlığına
kendini kaptırmış üniversite yönetimi ve neyi soruşturduğunu bile bilmediği
izlenimini güçlendiren soruşturmacı, insaflı davranarak ve belki de “bu
kadarı da olmaz canım” diyerek, üç üyemizin iyi halini değerlendirerek,
eyleme karşılık geldiğini ileri sürdükleri cezanın bir alt ceza önerisinde
bulunmuşlar ve kademe ilerlemesinin bir yıl süre ile durdurulmasını
önermişlerdir. YÖK-YDK’nun bu öneriyi, “iyi halin değerlendirilmesini ben
yaparım” diyerek elinin tersi ile itmesi, 2547 S.Y.nın 53 üncü maddesine uygun
ise de, bu hükmün gereğini yapmaması, Danıştay 10. Dairesinin 1987/1476 E.,
1989/734 K.na aykırıdır.
III.
ÖRNEK BİR YARGI KARARI:
Üniversite, topluma, toplumun kurumlarına yol
gösterici, ufuk açıcı kurumlarının başında gelmesi gereken kurumlardandır.
Örneğin üniversiteler bilim ve aklın hiçbir sınır tanımadan egemen olması gereken ve bu nedenle de
toplumun duyuncu(vicdanı) olması gereken kuruluşlardan olması gerekir. Oysa
üniversitelerimiz, özellikle YÖK sisteminin kuruluşundan ve siyasal
iktidarların “hık deyicisi” olarak dönüştürülmelerinden bu yana bu
örnekliliğini yitirmiştir. Yargılayan, akıl veren kurum olmaktan, yargılanan,
başkalarının aklı ile hareket eden kuruma düşürülen Yükseköğretim Kurum
yöneticileri ile üst kurul üyelerine, yüzleri kızarmadan örnek alınamayacak bir
yargı kararını iletmek isterim:
Karar; Erzurum 1. İdare Mahkemesi’nin 2015/1329 E ve
2016/972 K. Sayılıdır.Davacı, Ağrı Ormun İşletmesi Müdürlüğü memuru Suzan Kotay’dır.
Disiplin soruşturması ve cezasına konu kılınan eylem, 19.01.2017 YÖK-YDK kararı
ile, “devlet memurluğundan çıkarma
cezasına” konu kılınan eylem olan “kent merkezinde yapılan basın toplantısına
katılma”dır. Yargı denetimine taşınan ceza ise, DMY’nın 125/E-1(a) alt
bendi uyarınca “devlet memurluğundan
çıkarma” dır.
Erzurum 1. İM, davacı hakkında verilen “devlet
memurluğundan çıkarma cezasını”, “hukuka
uygun bulmayarak” iptal etmiştir.Bu kararın gerekçesini aynen aktararak,
bundan sonraki benzer kıyımların önüne geçmek istiyorum:
“T.C. Anayasası’nın 34/1 maddesinde; “herkes,önceden izin almadan,silahsız ve
saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir” hükmüne
yer verilmiştir.
Öte yandan, AYM’nin 25.03.2015 tarihli ve Başvuru No:
2013/2393 sayılı kararında;
“…52.
Anayasanın 34.maddesinde herkesin “önceden izin almaksızın” barışçıl
toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı
güvence altına alınmıştır. Bu çerçevede 2911 sayılı Kanun’un 10.
maddesinde toplantı ve gösteri yürüyüşleri için bildirim usulü kabul
edilmiştir. Toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin izin veya bildirim usulüne
bağlanması, bu usullerin amacının, her türlü toplantı, yürüyüş veya diğer
gösterilerin düzgün bir şekilde yapılmasını
güvence altına almak için yetkililere makul ve uygun tedbir alma imkanı
sağlamak olduğu sürece, genel olarak hakkın önüne dokunmaz(bkz.Bukta ve
diğerleri/Macaristan, B.No:2569/04, 17.10.2007,s.35; Oya Ataman/Türkiye,s.39;
Rassemblement Jurassien Unite/İsviçre,s.119; Platform Arzte für das Leben /
Avusturya,B.No:10126/82, 21.6.1988,s.32-34). Bu kapsamda, izin ve bildirim
usullerinin uygulanması,toplanma hakkının etkin kullanılması imkanını sağlamak
içindir. Derhal tepki verilmesinin haklı olduğu özel durumlarda ve protesto
barışçıl yöntemlerle yapıldığında, bu tür bir eylemin, sadece bildirim
yükümlülüğünün yerine getirilmediği gerekçesiyle dağıtılması, barışçıl toplantı
hakkına ölçüsüz bir sınırlama olarak değerlendirilmelidir (bkz. Bukta ve
diğerleri/Macaristan,s.36; Oya Ataman, s.38-39, Balçık ve
diğerleri/Türkiye,B.No:25/02,26/2/2008,s.49, Samüt
Karabulut/Türkiye,B.No:16999/01,s.34-35).
53. Diğer
taraftan, toplantı hakkı çerçevesindeki “sınırlama” kavramı, ifade özgürlüğünde
olduğu gibi, sadece hakkın kullanılmasından önceki tedbirleri değil, hakkın
kullanılması sırasında veya kullanıldıktan sonra yapılan muameleleri de
kapsar(bkz.Ezelin/Fransa s.39; Gün ve Diğerleri/Türkiye,s.77-78; Yılmaz Yıldız
ve diğerleri / Türkiye, B.No:4524/06, 14/10/2014,s.43-48). Dolayısıyla barışçıl
bir gösteri sırasında yapılanlar veya gösteri sonrasında katılımcılara yönelik
soruşturma ve cezalandırmalar da toplantı hakkının kullanılmasını sınırlayan
davranışlar olarak kabul edilebilir.
54. Barışçıl
amaçlarla bir araya gelmiş kalabalıkların toplantı hakkını kullanırken kamu
düzeni açısından tehlike oluşturmayan ve şiddet içermeyen davranışlarına,
devletin sabır ve hoşgörü göstermesi çoğulcu demokrasinin gereğidir…”
değerlendirilmesinde bulunulmuş ve bu kararda başvurucunun Anayasanın 34.
Maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme
hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
Dava konusu
olayda,aynı zamanda …işyeri temsilcisi olan davacının KESK tarafından da
desteklenen, 20.07.2015 tarihinde gerçekleşen patlamayı protesto etmek amacıyla
toplantıya katıldığı açık ise de, dosya kapsamında bulunan bilgi ve belgelerin
incelenmesinden, DAVACININ İDEOLOJİK VEYA SİYASAL AMAÇLARLA KURUMLARIN
HUZUR,SÜKUN VE ÇALIŞMA DÜZENİNİ BOZMAK, BOYKOT, İŞGAL, KAMU HİZMETLERİNİN
YÜRÜTÜLMESİNİ ENGELLEME, İŞİ YAVAŞLATMA, …FİİLLERİNİ İŞLEDİĞİNE DAİR SOMUT BİR
TESPİT BULUNMADIĞI GİBİ, DAVACI HAKKINDA YAPILAN YARGILAMA SONUCUNDA, Ağrı Ağır
Ceza Mahkemesi’nin 29.03.2016 tarih ve E:2015/207,K:2016/106 sayılı kararında
“Her ne kadar sanıklar…haklarında Silahlı Terör Örgütüne üye olmamakla
birlikte, örgüt adına suç işleme, 2911 sayılı Kanunun 32/1 maddesine muhalefet
suçlarını işledikleri iddia edilerek cezalandırılmaları talebi ile kamu
davaları açılmış ise de; YÜKLENEN SUÇUN SANIKLAR TARAFINDAN İŞLENDİĞİNİ
GÖSTERİR HER TÜRLÜ ŞÜPHEDEN UZAK KESİN VE İNANDIRICI DELİL BULUNMADIĞINDAN
ATILI SUÇLARIN SABİT OLMAMASI” GEREKÇESİNE YER VERİLEREK, “DAVACININ BERAATİNE” , KARAR VERİLDİĞİ
GÖRÜLDÜĞÜNDEN DAVACININ FİİLİNİN 657 SAYILI YASANIN 125.MADDESİNİN E BENDİNİN
(A) ALT BENTLERİNDE SAYILAN Devlet memurluğundan çıkarmayı gerektiren FİİL
KAPSAMINDA DEĞERLENDİRİLMESİNE OLANAK
BULUNMAMAKTADIR.
BU DURUMDA,
…DEVLET MEMURLUĞUNDAN ÇIKARMA CEZASIYLA CEZALANDIRILMASINA İLİŞKİN DAVA
KONUSU İŞLEMDE HUKUKA UYGUNLUK BULUNMAMIŞTIR.”
IV.
SONUÇ VE İSTEMİM:
Bütün
yukarıda yaptığım açıklamalar ve usul ile öze yönelik karşıoy gerekçemin ve 19
Ocak 2017’den,haksız-hukuksuz olarak verilen karardan bu yana kanayan
vicdanımın ve ve bu karşıoy gerekçemi okuyacak olan YÖK-YDK üyelerinin, eğer var ise, kanayacağından
emin vicdanlarını dindirmek için;
a) Yukarıya
alıntıladığım AYM’nin kararında toplantı hakkının kullanılmasını sınırlayan
davranış olarak tanımlanan katılımcılara
yönelik soruşturma ve cezalandırma kararı, aynı zamanda Anayasal bir suç
özelliğini taşıdığından, buradan kaçınılmasını ;
b) Maddi hata
ile yok hükmünde olan bu dosyanın, yeniden YÖK-YDK gündemine alınarak,
görüşülmesini;
a) Ağrı İbrahim
Çeçen Üniversitesi disiplin amirleri ve soruşturmacılar hakkında, üyelerimizi
sendikadan ayrılma yada disiplin cezası santajına zorlama nedeni ile,
31.03.2016 ve 2016/18 sayılı kararda yer alan aynı suçlamaya konu kılınan
Mehmet Sayılır üzerinden, soruşturma açılmasını;
b) Raportörün
görevini yerine getirmesinin ve kurul çalışmalarının yasalara uygun olarak yapılmasını;
önermekte ve
anlattığım nedenlerle 19.01.2017 günlü oturumda üyelerimiz Mehmet Uz, Cem
Şaplak, Deniz Sağlamtaş hakkında, yasa ve hukuk kurallarına, yüksek yargı
kararlarına ve adalet duygularına aykırı olan çoğunluğun kararına
katılmamaktayım.
19.01.2017 Prof.Dr.Mustafa Altntaş
YÖK-YDK
Üyesi(Eğitim–Sen Temsilcisi Olarak)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder