Aydınlık ve “HAYIR”lı günler diliyorum.Bugün sizlerle iki
yazı paylaşacağım. Bunlardan
ilki,Dr.Selçuk Erez’in. Daha önceden de yazılarını paylaştığım bir yazar
ve İstanbul Tabip Odası Başkanı. Okuyup, acı-acı güleceksiniz. Bizimkilerin dış
ilişkileri hangi düzeyde götürdüklerini gözlerimizin önüne, güldüren
düşünce(mizah) biçemiyle, seriyor.
İkinci yazı Ayşe
Yıldırım’dan. O ise, mahkeme dosyalarından birini,hem de çok önemli birinin
sayfalarını bizlere açıyor. “Barış Sürecini”, “Savaş Sürecine” dönüştüren
Ceylanpınar’da yataklarında öldürülmüş bulunan iki polis ile ilgili davanın
çöküşünü, üç tutuklunun serbest bırakılması kararı ile, suçlamaların düzmece ve
muhbir yurttaşın kurgusuna göre biçimlendiğini bizlere gösteriyor. Davanın
sonlanması, bu türden cinayetlerin, 1990’larda olduğu gibi “durumdan görev”
çıkartanlarca yada görevlendirilenlerce işlendiğini ortaya sererse, polisin ve
iddianamesi çöken savcıya düşen görev, muhbir ve gerçek katillerin peşine
düşmek olmalıdır. Bu iki genç polisin kanı yerde kalmamalı ve yargı kararı ile,
görevlendirenler ve bu yasa dışı görevi yerine getirenler cezalandırılmalıdırlar.
Esenlik dileklerimle. 27.01.2017
Prof.Dr.Mustafa Altıntaş
Selçuk
Erez; ABD’YE DERS OLSUN
Cumhuriyet,26.01.2017
Amerikalılara çok kızmaya başladık:
•“PYD’nin PKK
ilişkileri konusunda belge gösterdik” dediğimiz halde ABD “Bizbelge görmedik; PYD terör örgütü değil müttefikimizdir” diyor. Dışişleri Bakanımız soruyor: “ABD ortak olarak bizi mi seçiyor, terör örgütlerini mi?”
•Cumhurbaşkanı, Türkiye’deki muhataplarının hapse atıldığı ve
Türkiye’deki gelişmelerin IŞİD’le mücadeleyi olumsuz etkilediğini söyleyen
Amerikalı askeri yetkiliye tepki gösteriyor: “Sen kimsin? Darbecilerin yanında yer alıyorsun, zaten darbeci senin ülkende.”
•Cumhurbaşkanımız soruyor: “Ne
diyorlar? ‘Türkiye Musul’a girmesin’. Ya nasıl girmeyeyim? Hiç ilgisi olmayanlar gelip giriyor. Neymiş? Bağdat onlara ‘Gel’ demiş.
Öyle mi? 15 sene önce Saddam ‘Gel’ mi dedi bunlara?”
Artık konuşmanın ötesinde ciddi tepki göstermenin
sırası gelmiştir. Niçin bu kadar çekimser davranıyoruz? Amerika’ya bu hayranlık
neden? Ne yapmışlardır? Hiçbir şey! Amerika’yı Müslümanlar bulmasalardı bugün
oralarda hâlâ kırmızı suratlı vahşiler yaşardı. Cumhurbaşkanımız o kıtanın
1178’de dindaşlarımızca keşfedildiğini açıklamamış mıydı?
Onlar aya bile gitmemişlerdir. Haldun Taner’in “Astronot
Niyazi” oyununu izleyenler bilir: Aya ilk ayak basan Türk ne demişti? “Ayı gördüm Allah,Amentübillah!” demişti. Sonra o yıllarda Caddebostan Gazinosu’nda
şova çıkan Altan
Erbulak da “Amerikalılar
aya çıktı” diye saçmalayanların ağızlarının payını vermiş, “O da iş mi? Heybeli’de biz her gece mehtaba çıkardık!” demişti.
Astronot Niyazi ve Altan Erbulak kadar cesur
olmalıyız!
1. 1945’te solcu Tan gazetesinin basılması ve
kırılıp dökülmesinden sonra komünistlikle suçlanmaktan korkan büfecilerimiz
kırk yıllık Rus salatasının adını değiştirmiş, bunu Amerikan salatası olarak satmaya
başlamışlardı. Bu
salatanın adının beklenmedik bir şekilde değiştirilmesinden sonra Rusya kendini
bir türlü toparlayamamış, zamanla Berlin Duvarı yıkılmış ve Sovyetler Birliği
parçalanıp dağılmıştı. Bu salatayı yeniden özgün adıyla anmaya başlamalıyız.
Amerika bu cesur davranış karşısında sarsılacak ve hizaya gelecektir.
2. Ağdacıların kullandığı,
ayrıca kefen yapılan, tuval olarak da kullanılan beze biz neden hâlâ Amerikan
bezi diyoruz?
3. Akvaryum meraklıları bir tür
süs balığına hâlâ “Amerikan
çikleti balığı” diyorlar.
Ancak dolarına sümkürdüklerimi asıl sarsacak, Türkle zıtlaşmanın ne demek olduğunu anlatacak altın vuruşumuz, ABD yönetiminin temelini oluşturan başkanlık sisteminden hemen vazgeçtiğimizi açıklamak olacaktır! Böyle davrandığımızda Amerika dağılacak, halkının en az yarısı Trump gibi bir demagogu başa getiren bu sistemi dışladığımız için bizi alkışlayacak, ABD bir daha kendini toparlayamayacaktır.
Ancak dolarına sümkürdüklerimi asıl sarsacak, Türkle zıtlaşmanın ne demek olduğunu anlatacak altın vuruşumuz, ABD yönetiminin temelini oluşturan başkanlık sisteminden hemen vazgeçtiğimizi açıklamak olacaktır! Böyle davrandığımızda Amerika dağılacak, halkının en az yarısı Trump gibi bir demagogu başa getiren bu sistemi dışladığımız için bizi alkışlayacak, ABD bir daha kendini toparlayamayacaktır.
Ayşe Yıldırım : Ceylanpınar
İddianamesi Çöktü. Katil(ler) Kim?
Cumhuriyet,26.01.2017
M. A. nişanlanmıştı. Bir ev kiraladı
kendisine. Eşyaları gelmeden önce akrabası L.
A. ve arkadaşı Ö.
K. ile birlikte evde kaba bir temizlik yaptılar. Ama kısa bir
süre sonra iki polisi öldürmekten tutuklandılar. Evi “keşif amaçlı” tutmakla ve karşı dairelerinde kalan iki polis memurunu
öldürmekle suçlanıyorlardı.
Savcıya göre kiraladıkları dairenin arka balkon
kısmından “polislerin
kaldığı dairenin balkonuna girmiş ve buradan sessizce içeriye sızarak” iki polisi susturucu taktıkları silahlarla
öldürmüşlerdi. Ama bunu sadece üçü yapmamıştı. Yanlarında dört kişi daha vardı.
Savcılık iddianamesine göre bu yedi kişiden hangisi “bizzat eylemi gerçekleştirdi”, “hangisi gözcülük yaptı” tespit edilememişti. Ama “eylemi iştirak halinde gerçekleştirdikleri sabit”ti.
Çözüm sürecini bitirdiği söylenen 22 Temmuz
2015’te Ceylanpınar’da işlenen polis cinayetleriydi sözünü ettiğim. Polis
memurları Okan
Acar ve Feyyaz
Yumuşak yataklarında susturuculu tabancayla
öldürülmüş halde bulunmuştu, üstelik kapıları zorlanmamıştı. Karşı kapı komşusu
ve arkadaşları bu yüzden gözaltına alınmıştı. Onlarla birlikte olduğu iddia
edilen diğer dört kişi ise o akşam akrabalarının taziye ziyaretinden dönerken
polislerce durdurulmuş, araçlarındaki haciz meselesi nedeniyle karakola
götürülmüştü. Ama karakolda cinayet zanlısı olarak tutuklanmışlardı.
Aradan geçen 17 ayda bu olaya karışan kimi
ihbarcı yakınları, savcılar, hâkimler hatta polisler FETÖ’den tutuklandı. Masum
olduklarını ve bir kumpasla karşı karşıya olduklarını söyleyen sanıklara ağır
işkenceler uygulandı. Yetmedi, onların avukatı da gözaltına alındı. Tanık
polislerin çelişkili ifadeleri ise hiç dikkate alınmadı. Muhalefet partilerinin
Meclis’te verdikleri araştırma önergeleri reddedildi ve dosya karanlığa mahkûm
edildi.
Ve bu yıl 12 Ocak’ta Şanlıurfa 2’nci Ağır Ceza
Mahkemesi’nde görülen dördüncü duruşmada dava başka bir boyuta taşındı. Daha
doğrusu savcının iddianamesi çöktü diyebiliriz. 17 aydır tutuklu bulunan yedi
kişiden üçü tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Bu üç kişi, savcının
iddiasının temelini oluşturan isimlerdi.
Çünkü evi keşif için kiralamak, yan balkondan
geçerek polislerin evine sızmakla suçlanmışlardı. Onlar tutuksuz yargılanmak
üzere bırakılırken diğer dört kişi ise tutuklu yargılanmaya devam edeceklerdi. Çünkü
bu dört kişi hakkında cinayetin işlendiği gece ve ertesi gün iki ayrı ihbar
yapılmıştı. İki telefon ihbarında da söylenenler neredeyse birbirinin aynıydı: “Vicdanım sızlıyor.”
Cinayetin işlendiği gece telefon açan Zeki adlı şahıs, çok emindi bu dört kişinin cinayeti işlediğinden.
İsimlerini tek tek sayıyordu ve polisin “Nereden
biliyorsun” sorusuna “Ben
hepsini biliyorum. Benim vicdanım sızladı. Ben bu işi kapatamadım. Bunlar yapmış” diyordu. Ertesi gün telefon açan Ali adlı ihbarcı ise aynı isimleri söylüyor, polisin “Nereden biliyorsun onların yaptığını” sorusuna “Orayı çok karıştırma” yanıtını veriyordu.
Polis içinse bunlar cinayet için yeterli “deliller” olmalıydı ki o dört isim hâlâ tutuklu.
İktidarın çözüm sürecini bitiren cinayet olarak
adlandırdığı Ceylanpınar’da bugüne kadar birçok soru işareti ortaya çıktı. Ve
hiçbiri aydınlatılamadı. En son dosyanın temel taşını oluşturan iddia da çöktü.
Ama görünen o ki muktedirler “orayı
çok karıştırmak” istemiyor. Onlar için Ceylanpınar tarihe çözüm sürecini
bitiren cinayet olarak yazılsın yeter.
O zaman da bize sormak düşer; son tahliyelerle
savcının iddianamesi çöktü. Çözüm sürecinin bitirilmesi için bahane edilen iki
polisin katilleri kim(ler)?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder